Uzunçorap’ın yeni yazarı Gürkan Yücel’in “Ceza” başlıklı yazısını okurken, satır aralarında her anne babanın zaman zaman içine düştüğü çaresizliğin izlerini gördüm.
Belli ki yazar bir yandan cezaya başvurmaktan özenle kaçınırken, diğer yandan da çocuk yetiştirmede cezaya alternatif olabilecek bir yöntem arayışı içinde.
Bundan tam bir yıl önce, yazar gibi ben de, çocuk psikolojisi üzerine okuduğum onca kitaba rağmen aynı arayışın içinde bulmuştum kendimi. Sorunun temel olarak çocuğuma verdiğim mesajları kodlarken kullandığım dilin olumsuzluğundan kaynaklandığını göremiyordum.
Hani terzi kendi söküğünü dikemez derler ya, öyle bir haldeydim. Tam da çocuğuma sözümü geçirebilmek için sihirli bir değneğe ihtiyacım olduğunu düşünmeye başlamışken, bir dost sohbeti sırasında sihirli değnek yerine sihirli formüle kavuştum.
Eğitim sektöründe on beş yılı aşkın kariyeri olan halkla ilişkiler uzmanı dostum Özlem Acar’ın bana verdiği sihirli formülü şöyle özetleyebilirim: yapmasını istediğin şeyi çocuğuna yaptırmak için ‘yapmazsan… yapamazsın‘ gibi olumsuzluk içeren bir dil kullanma, bunun yerine vermeye çalıştığın mesajı ‘yaparsan… yapabilirsin‘ gibi olumlu bir kodlamayla aktarmayı dene.
Gürkan Yücel “Ceza” başlıklı yazısını şöyle bitiriyordu:
“Peki gelelim zurnanın zırt dediği yere: Ya çocuk koyduğunuz hiçbir kurala uymuyor ve sizin uyguladığınız hiçbir cezayı umursamıyorsa? “Ellerini yıkamazsan bir daha asla televizyon seyredemezsin”…Peki… “Oyuncaklarını toplamazsan hepsini süresiz olarak kaldırırım”… Tamam… “Yemeğini bitirmezsen bir daha kesinlikle çikolata yiyemezsin”… Eyvallah!.. Elinden alınan hiçbir şeyi umursamayan ve artık kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış bir çocuğa nasıl kural koyabilirsiniz? İşte bu sorunun cevabını halen bulamadım, bulabileniniz olursa lütfen bana da söylesin.”
Psikolog ya da pedagog olmadığımdan belki haddimi aşmış olacağım, bunun için ilgili alanların uzmanlarından özür dilerim. Yine de Yücel’in sorusuna bir anne ve bir iletişimci gözüyle kısa bir yanıt vermek istiyorum. Sorunun yanıtını artık biliyorum, zira dostum Özlem’in sihirli formülünü bir yıldır uyguluyorum. Gördüm ki çocuklarla iletişim kurarken onlara ‘olumsuz tehditler savurmak’ yerine ‘olumlu tekliflerde bulunmak’ pek çok sorunu çözüyor. Dilimizi, kullandığımız yerleşik kalıpları ve sesimizin tonunu değiştirerek çocuğumuza sözümüzü geçirmemiz pekala mümkün. Tabii bunun için ilk yapmamız gereken öncelikle kendi davranışlarımızı gözden geçirmek.
Çocuğumuzun olumlu davranışlar sergilemesini ve sözümüzü dinlemesini istiyorsak, çatık kaşlı yüz ifadelerimizi hemen terk etmeliyiz örneğin. Çocuğumuza işaret parmağımızı sallayarak ona tehdit edildiğini hissettirmektense, yahut bizi dinlemezse bazı şeylerden mahrum kalacağı mesajını vermektense, gülümseyen bir ifade takınıp sözümüzü dinlerse ödüllendirileceği mesajını iletmeyi denemekte fayda var.
Örneğin, çocuğunuza, benim son bir yıldır yaptığım gibi, “Yemeğini bitirmezsen çikolata yiyemezsin” demek yerine, “Çikolatanı yemeğini bitirince yiyebilirsin tatlım” diyebilirsiniz. Veya “Ellerini yıkarsan televizyon seyredebilirsin, hadi acele et!”; “Oyuncaklarını toplarsan, bu gece sana bir değil iki masal anlatacağım” diyerek sözünüzü geçirebilirsiniz. Çocuğunuza olumsuz davranışları için cezalandırılacağını değil, olumlu davranışları için ödüllendirileceğini hissettirmenin, belki hemen değil ama kısa bir süre sonra ne kadar işe yaradığını görünce şaşıracaksınız.
Davranış ve eğitim bilimlerinde bu yaklaşıma ‘olumlu pekiştirme’ (positive reinforcement) deniyor. Sadece çocukları değil, tüm bireyleri olumlu davranışlara yöneltmeye yönelik bir yaklaşımın genel adı bu. Buna göre temel olarak, olumlu davranışları ödüllendirmenin, olumlu davranışın geçekleşmesini ve tekrarlanmasını sağlayacağı varsayılıyor. Ödüllendirme bu yaklaşımın altında değerlendirilebilecek iletişim yöntemlerinden yalnızca biri. Olumlu pekiştirme yaklaşımı çerçevesinde çocuğunuzla iletişim kurarken ödül dışında şu diğer mesaj verme yöntemlerini de kullanabilirsiniz:
. Olumlu davranışı içtenlikle övmek,
. Olumlu davranış sonrası çocuğu içtenlikle kucaklamak veya sırtını sıvazlamak,
. Olumlu davranışı onayladığınızı belirten sembolik bir işareti her olumlu davranıştan sonra tekrarlamak. Örneğin elinizle yapacağınız, facebook’taki gibi bir ‘like’ işareti veya çocuğunuzla ‘çak!’ yapmak gibi.
. Çocuğunuzun olumlu davranışını alkışlamak. Bu özellikle henüz konuşamayan daha küçük yaştaki çocuklar için kullanılabilir.
. Çocuklarınızın olumlu davranışlarını başkalarının yanında, onunla gurur duyduğunuzu çocuğunuzun da duyabileceği şekilde söyleyerek övmek,
Bu yöntemlerden de anlaşılacağı gibi, olumlu pekiştirmenin temel dayanağı çocuğa sevildiğini, takdir edildiğini ve olumlu davranışlarının olumlu sonuçlar doğuracağını sürekli olarak hissettirmek, işte bu kadar basit! Kısacası atılacak ilk adım, sorunun bizi dinlemeyen çocuğumuzda olduğunu düşünmeyi ve çocuğumuzun davranışlarını değiştirmeye odaklanmayı bırakmak.
Kendi davranışlarımıza odaklanarak çocuğumuza yaklaşımımızı, mesaj verme yöntemimizi ve biçimimizi değiştirmekse ikinci adım. Bunun için öncelikle çocuğumuzla konuşurkenki yüz ifademizi, vücut dilimizi, kullandığımız kelimeleri, sesimizin tonunu ve verdiğimiz mesajın olumsuzluk içerip içermediğini gözden geçirmemiz gerekiyor. Olumlu pekiştirme yaklaşımını benimseyip buna uygun davranmayı tutarlı bir şekilde sürdürünce, kısa bir süre sonra cezaya gerçekten ihtiyaç kalmıyor.
Denemeye hemen, bugün başlayın derim.