“Annelik her zaman tozpembe değildir” sloganıyla ve samimi içeriğiyle dikkatleri çeken blogcuanne.com’un kurucusu Elif Doğan, Tarsus Amerikan Koleji’nden mezun olmuş, lise aşkıyla evlenip Amerika’ya gitmiş. Orada yaklaşık 10 sene okuyup, yaşayıp, çalıştıktan sonra Türkiye’ye dönmüş. 2006 Kasım’ında Deniz’i ve 2010 Mart’ında Derin’i doğurmuş. Çocuklarına bakmak için çalışmaya ara vermiş. Ancak, bir süre sonra bunalmış ve kendisini blog tutarken bulmuş. O zamandan beri de Blogcu Anne olarak biliniyor. Çocuk yetiştirmenin şimdiye kadar yaptığı en karmaşık iş olduğunu düşünen Elif Doğan, blogunda bu konudaki gözlemlerine, yaşadıklarına, tecrübelerine yer veriyor, ama katiyetle uzman görüşü belirtmiyor. “Kendi çocuklarım dışında hiçbir konuda uzman değilim. Aslında kendi çocuklarım üzerine uzman hiç değilim, ki zaten bu blogun çıkış noktası da bu.” diyen Blogcuanne, Deniz ve Derin’den sonraki Elif’i Uzunçorap okurlarına anlattı.
Kaç yaşında anne oldunuz? Planlı mıydı?
30 yaşımı dört ay geçe anne, ondan üç sene dört ay sonra da ikinci kez anne oldum. Her ikisi de planlı, programlı, istenen gebeliklerdi.
Öğrendiğinizde ne hissettiniz, yakınlarınıza ne zaman, nasıl söylediniz?
İlk oğlumdan önce yaşadığım bir düşüğün stresiyle ilk haftaları biraz korkarak geçirdik. Ancak ben öyle ağzında bakla tutabilen bir insan değilim, yakın çevreme hemen söyledim. İkincisi de öyleydi. Sabah hamilelik testi yapmıştım, eşime söylemek için akşamı zor ettim. Her ikimizin de ailesi ertesi gün öğrenmişti.
Hamilelik nasıldı?
Çok güzel. Hamilelik çok ayrıcalıklı bir dönem bence. Ben her ikisinden de çok keyif aldım. İkinci hamileliğim ilkine göre zordu. Ne de olsa 3 yaşında bir çocuğun peşinden koşmak zorunda kalıyordum. Ve az da olsa bir erken doğum riski vardı. Ve o az risk 35+3’te gerçek oldu, Derin oğlum aramıza bir ay erken katıldı.
Onu ilk gördüğünüzde ne hissettiniz?
“Demek senmişsin beni ha bire tekmeleyip duran… Senmişsin benim hayatımın yeni anlamı. Hoş geldin hayatıma…”
Evde altları kim değiştirirdi?
Her ikimiz de. Hâlâ da öyledir.
İsme nasıl karar verdiniz? Ne oldu?
Derin ve Deniz arasında gidip geldik. Ben Derin’e yöneliyordum, eşim Deniz’e. Sonra baktım o Deniz’i, benim Derin’i istediğimden daha çok istiyor. Deniz’de karar kıldık. İkinci kez oğlan beklediğimizi öğrendiğimizde isim hazırdı. İkimiz de çok isteyerek koyduk Derin ismini.
İş ve sosyal hayatınız nasıl etkilendi?
Çocuktan sonra en azından bir süre çalışmamak zaten aklımda olan bir şeydi. Onu hayata geçirdim, çalışmayı bıraktım. Yaklaşık iki buçuk sene sadece çocuğumla vakit geçirdim. O sürenin sonuna doğru, “çocuk bakan anne”den başka bir şeyler olmak istediğimi fark edince blog yazmaya başladım. Blog şimdi benim işim. Dolayısıyla annelikle birlikte kendime yeni bir iş yarattım diyebilirim.
Sosyal hayatım ise… Olumsuz etkilendi demeye dilim varmıyor. Değişti diyelim. Eskiden haftada en az bir kere sinemaya giderdik, şimdi her gün parka gidiyoruz.
Nasıl bir anne olacağınızı düşünüyordunuz? Düşündüğünüz gibi oldu mu?
Anne olmadan önce nasıl bir anne olacağıma dair hiç kafa yormamıştım açıkçası. Ancak, annelik müessesesiyle ilgili kendimce bir fikrim vardı ve şunu diyebilirim ki beklediğimden çok daha güzel, yorucu, tatmin edici, sabır gerektiren, öğretici, ufuk açıcı bir deneyimmiş.
Eş-dosttan giysi/oyuncak aldınız mı?
Pek değil. Ailenin en büyüğü benim. Arkadaşlarımın arasında da ilk ben anne olmuştum. Bana eşya verecek pek kimse yoktu.
Bebeğinizin bakımına kimler yardım etti?
İlk üç sene kendim baktım. Annem/kayınvalidem destek olurlardı ancak, düzenli yardım almadım. İkinci bebeğimi doğurduktan sonra da bu performansı (!) göstermeye devam etmek istedim ma işler değişti. Birinin kucağımda, diğerinin paçamda aynı anda ağladığı bir günün sonunda kendimi pencereden aşağı bırakmayı hayal ettim. Yardımcısız hayatımızın sonu gelmişti. O günden beri bir yardımcımız var. Anneanne-babaanne desteği de gerektiğinde devam ediyor.
Kendinizi annenizle kıyaslasanız…
Annem benim çocuklarıma karşı benden daha sabırlı. Ancak bu anneanne olduğu için mi, yoksa genel anlamda daha sabırlı bir insan olduğu için mi, bilemem. Çok fedakâr benim annem. Ben onun kadar fedakâr olabilecek miyim, bilmiyorum. Belki ileride benim çocuklarıma sorsanız “evet” diyecekler ama insanın kendi annesi bir başka oluyor.
Kendi tarifiniz bebek/çocuk yemekleri varsa anlatsanıza…
Yemeğe pek ilgi duyan bir insan olmadığım gibi yemek konusunda seçici, tutucu, huysuz kadının tekiyim. Çocuklarımın böyle olmamaları için özellikle de sebze yemekleri konusunda, yaratıcılığım el verdiği ölçüde, bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Beşamel soslu sebzeler kendimce gurur duyduğum bir şey oldu çıktı. Önceden haşlayıp, beşamel sosuyla fırına attığım brokoli gibi, Brüksel lahanası gibi, benim çocukluğumda olmayan ya da ağzıma koymadığım şeyleri çocuklarıma yedirmenin haklı gururunu yaşıyorum.
Çocuğunuzla beraber hayatınızda ve sizde neler değişti?
Hayatımdaki en büyük değişiklik kendi kendime çok severek yaptığım bir iş kurmak oldu. Blog yazmak benim hayatımın merkezi haline geldi. Bende değişenler ise –sanırım çok daha hoşgörülü bir insan oldum. Normalde kuralcı, katı biriyim. Fazla mükemmeliyetçiyim. Çocuk sahibi olmak, hele de iki erkek çocuk annesi olmak birçok açıdan törpüledi beni.
Çocuğunuzla beraber neleri yapmaktan zevk alıyorsunuz?
En çok dışarıda vakit geçirmeyi, gezmeyi seviyorum. Oğlanların evdeki hareketlerine yetişemiyorum. Deli gibi kudurmak bana göre değil. Birlikte kitap okuyalım, puzzle yapalım, e hadi lego da olsun, bana yetiyor. Ama dışarıya çıkalım. Sergiye gidelim. Vapura binelim. Beyoğlu’nda gezelim. Bunlara her gün varım.
Çocuğunuzun sevmediğiniz huyu?
Huydan ziyade, yaş döneminin getirdiği bazı davranışlar var. Örneğin büyük oğlum, küçük kardeşinin de etkisiyle derdini sözden ziyade ağlayarak anlatmayı tercih edebiliyor. Ufaklık ise iki yaş krizinin verdiği inatçılıkla Nuh diyor, Peygamber demiyor. Geçecek, bunlar da geçecek.
Deneyimlerinize dayanarak annelere ve adaylarına önerileriniz var mı?
Anneliğin her zaman tozpembe olmadığını bilsinler. Annelere, anneliğe çok fazla yük biniyor çoğu zaman. Ne zaman halimizden yakınacak olsak “Eeee, annelik kolay değil. Haline şükret.” deniyor bizlere. Şükretmek, çocuğu olan her kadının haftada 24 saat, günde 7 gün yaptığı bir şey zaten. Ama bu demek değil ki zorluklarını da içimize atmak zorundayız.
Bir de, annelik söz konusu olunca tekdüze bir his, ruh hali, yöntem yok. Sizin için doğru olan, sizi ve çocuğunuzu mutlu eden şey neyse o makbul.
Annelik neymiş?
Kalbinin dışarıda atmasıymış.