“Ergün Meriç, Aral ve Beril’in babası… 1974 yılında Rize’de doğdu. 36 yaşında baba olana kadar, hayata hazırlık planları içinde geçen bir dönemden sonra ilk çocuğunun doğumuyla zank diye hayatın içine düştü. Üniversiteyi boğaz manzaralı bir okulda ve yurtdışında okudu. Halen bir bankada çalışmakta. Eşi Yonca ise yurtdışında doktora yapıyor.
Kaç yaşında baba oldunuz? Planlı mıydı?
36 yaşında baba oldum. Çocuk sahibi olmayı istedik.
Eşinizin hamilelik süreci sizin açınızdan nasıl geçti?
Eşim zor bir hamilelik süreci geçirdi. Çok verimli olamasam da elimden gelen desteği vermeye çalıştım. Ev içi ve dışında payıma düşen sorumluluklar biraz daha artmıştı bu dönemde.
Kızınızı ilk gördüğünüzde ne hissettiniz?
Onlarca karışık duygu. İlk çocuğumuzun doğumundan bu yana iki yıl geçmişti. Bir aşamadan sonra çocuk merkezli yaşamı öğreniyorsunuz. İlginç olan yeni bebeğimizin gelmesi, ciddi bir ferahlık duygusu oluşturdu bende. Size bakıp tebessüm edecek yeni birinin varlığını hissetmek dışında toplumun bilinçaltına yerleşik inanışlar da (kız çocuğu babaya düşkün olur ya da kız çocuk yetiştirmek zordur) flashback yaptı o anda.
Evde altları kim değiştiriyor?
Kim müsaitse o değiştiriyor. Genelde oğlumuzun altını ben değiştiriyorum. Kızımızın altını da arada sırada ben değiştirmekteyim.
İsme nasıl karar verdiniz? Ne oldu?
İsim konusunda ilk çocuğumuzda nasıl bir tembellik yaşadıysak, Beril’de de öyle oldu. Beril doğduktan iki gün sonra ismini koyduk. Hatta nüfus idaresine giderken son kararımızı verdik diyebilirim. Ailemizden birinin tavsiyesiyle oldu. O gün, iki isim arasında yaklaşık 20 kişiye SMS gönderdim. Bir anket yaptık. Gelen cevaplarda çoğunluğa uyduk. Bir anlamda isim vermeyi sadece anne-babaya değil, çevremizdekilerle de paylaşarak yapmak, onları da buna ortak etmek güzel bir olaydı.
İş ve sosyal hayatınız nasıl etkilendi?
Sosyal hayat tanımını sözlükten çıkarmış durumdayız. İş hayatını ise biraz geri plana itmek durumunda kalıyorsunuz doğal olarak.
Nasıl bir baba olacağınızı düşünüyordunuz? Düşündüğünüz gibi oldu mu?
Açıkçası kafamda bir baba modeli yoktu. Çocuklarımla büyümek istediğimi söyleyebilirim. Olaya çok teknik bakmıyorum. Bu iş için onlarca kitap yazılmış olabilir ama sezgilerimin beni yönlendirdiği şekliyle yaşıyorum babalığı. Bu konuda en önemli ölçütüm, çocuğumun bana ihtiyaç duyduğu anda yanında olabilmek üzerine kurulu. Yoksa net çizgilerle onun hayatını yönlendirmenin doğru olduğunu düşünmüyorum. Daha basit bir ifadeyle, parka gittiğimizde çocuğumuz oynarken, başını arkaya çevirdiğinde beni orada görebilme rahatlığına her zaman sahip olsun yeter diye bakıyorum.
Eş-dosttan giysi/oyuncak aldınız mı?
Onlarca giysi ve oyuncak geldi çevremizden.
Bebeğinizin bakımına kimler yardım etti?
Eşimin ailesi genelde yardımcı oluyor.
Kendinizi babanızla kıyaslasanız…
Babamdan çok gerideyim birçok açıdan. Onun kendi çocukları için yaptıklarını ben yapabilsem yeter diye düşünüyorum.
Kendi tarifiniz bebek/çocuk yemekleri varsa anlatsanıza…
Her gün yaptığımız mama… Bir bardak sütü, yarım bardak yulaf ezmesini ve bir adet muzu küçük bir tencerede pişirip vermek.
Çocuğunuzla beraber hayatınızda ve sizde neler değişti?
Tam bir milattır bu dönem. ÇÖ ve ÇS. Her şey değişti. Kendime ayırdığım ya da arkadaşlarıma ayırdığım zaman… Sabah kalkışlarım… Her an tetikte olma psikolojisi… Hayata dair yaptığınız planlarda değişken sayısı artmış durumda sonuç olarak.
Çocuğunuzla beraber neleri yapmaktan zevk alıyorsunuz?
İki kukla oyuncağı var, onları konuşturarak tiyatral bir ortam oluşturmak ve onun tepkilerini gözlemlemek hoşuma gidiyor. Ben ona direkt mesaj vermiyorum. Vereceğim mesajı kuklalar üzerinden daha basit bir üslupla verdiğimde daha çok alıcı bir konumda olduğunu hissediyorum.
Çocuğunuzun sevmediğiniz huyu?
Yaşı itibariyle biraz sinirli ve agresif olmaya başladı. Herhalde durulana kadar bir iki yılımız var.
Deneyimlerinize dayanarak babalara ve baba adaylarına önerileriniz var mı?
“Bırakınız kırsınlar, bırakınız döksünler”
Babalık neymiş?
Gölgen seni takip ederken bu takibe başka bir gölgenin daha eklenmesi…