Bir bebek dünyaya geldiği zaman beyni eşsiz bir zihin oluşturmak üzere bekleyen nöronlar ile doludur. Bu nöronlardan bazıları nefes alma emri, kalp atımı konrolü, beden ısısının düzenlenmesi veya refleksler gibi konularda genler tarafından programlanmıştır. Ancak trilyonlarcası da yazılım beklemektedir. Nöronlar kullanılırsa diğer nöronlara ve beyin devrelerine bağlanır, kullanılmazlarsa ölebilirler. Hangi nöronların kullanılacağını belirleyen de çocukluk deneyimleridir.

Bu çocukluk deneyimlerini etkileyen ise çocuğun yetiştiği ortamın korkulu veya güvenli, iletişimci veya iletişimsiz, destekleyici veya bastırıcı olması gibi sayısız faktörlerdir. İlk deneyimler o kadar önemlidir ki, Wayne State Üniversitesi’nden pediatrik nörobiyolog Harry Chugani’nin dediği gibi ’’bir insanın neye benzeyeceğini tamamen değiştirebilirler’’.

Erişkin olduğumuzda beyin 100 trilyon bağlantının kurulduğu 100 milyardan fazla nörona sahiptir. Bilinen evrendeki galaksi sayısından daha fazla olan bu bağlantılar beyne erişilmez gücünü sağlar. Geleneksel görüş, adeta bir evin elektrik tasarımında olduğu gibi döllenen yumurtadaki genlerin önceden bunları belirlediği idi. Ancak, genlerin neredeyse yarısı -50,000- bir şekilde merkezi sinir sistemi oluşumunda rol alsa da bunlar beynin eşsiz donanımını belirlemekte yetersiz kalır. Bu da diğer olasılığı ortaya çıkarmaktadır; genler beyin donanımında ana yollara karar verse de, trilyonlarca ince bağlantıyı şekillendiren başka bir şey olmalıdır. İşte bu da dış dünyadan aldığımız etkilerin toplamı olan çevresel faktörlerdir.

Maalesef bir kere donanım oluştuktan sonra beynin kendini yaratma sürecinin zaman sınırları oluşmaktadır. Bunlara ‘kritik zaman’ veya ‘zaman penceresi’ denir.

1970’lerde Tornsten Wiesel ve David Hubel’in yaptığı çalışmada bir süre için yeni doğan kedilerin gözleri dikildi. Göz açıldığında kediler kör kalmaya devam etti. Aynı etki yetişkin kedilerde oluşmadı. Sonuç olarak retina ile görsel merkezi bağlayan donanım için doğumdan sonra kısa bir süre vardı. Duyusal alanlar erken çocuklukta oluşurken, duygusal limbik donanım ergenlikte, anlayış ise en azından 16 yaşında oluşur.

Biz öncelikle erken çocukluktaki ‘sınırlayıcı zaman pencerelerine’ odaklanırsak, bu konuda uzmanların söyledikleri şu şekilde özetlenebilir:

1. Görme donanımı 2 yaşına dek

2. Matematik ve mantık donanımı 4 yaşına dek

3. Dil öğrenme donanımı 10 yaşına dek

4. Müzik donanımı 3-10 yaş arası şekilleniyor.

Bu liste uzayabilir –merak edenler Berkley Üniversitesi’nden Dr.Carla Shatz’ın yazılarını okuyabilir.

Gelelim pratik çıkarımlarımıza: Beni izleyenler bu konudaki yaklaşımımı bilirler. Bilimsel çalışmalar bize yol göstermeli ancak bizi korkutup takıntılı yapmamalıdır. Bunlardan pratik çıkarımlar yapabilmek daha önemlidir.

Örneğin;

1. Aşırı bir çaba içinde olmanıza gerek yok-ancak çocuğunuzun erken dönemlerinde onu olduğunca farklı uyaranla tanıştırmakta yarar var.

2. Bunun en önemli uygulaması çocuğu da hayatın içinde tutmak olabilir.

3. – Çocuğunuzla küçükken sayı sayma oyunları oynayabilirsiniz.

– Ona çeşitli müzikler dinletebilirsiniz

– Çocuğunuzla bol bol konuşabilirsiniz

– İkinci bir dil öğretmek için 10 yaş öncesi iyi bir seçim olabilir.

– Çocuğunuzla şarkı söyleyebilirsiniz.

Kısacası erken çocuklukta çocuğunuza ayıracağınız bol uyaranlı (tabii olumlusundan) zaman ve sevgi beyninde daha fazla yollar oluşmasına katkıda olacaktır.

Bilinçaltı ve beyni konuşmaya devam edeceğiz.