Yavrulayana kadar bebek arabası kullanmanın ciddiyetini bilmezdim, oysa kız kardeşimin oğlunun arabasını kullanmışlığım vardı. Pardon o arabayı ben hep ada’da (Büyükada) kullanmıştım. Cümlemi değiştiriyorum. Yavrulamadan önce İstanbul’da bebek arabası kullanmanın ciddiyetini bilmezdim.
Biz İstanbul’da arabayla bebek gezdirmek için çok müsait bir sitede oturuyoruz. Yani al bebeni, çık dolan dolanabildiğin kadar. Ama sonuçta hayatımız tamamen sitede geçmiyor. Mesela, bazen alıp oğluşumu site dışına çıkmam gerekiyor. Ve başlıyor o zaman bir yarışma, bir stres, bir gerginlik.
Nasıl mı? Şöyle;
Siteden çıkıyoruz ve iki üç adım sonra trafik olan bir anayol başlıyor. O yolun kenarından kenarından ilerleyip kaldırıma ulaşınca ilk tam puanımızı alıyoruz. Ama bu arada benim ömrümün yarısı gidiyor. Bazen 2-3 dk durup kocaman bir harç kamyonunun (neyse onların adı) yanımızdan canavar gibi geçişini bekliyoruz. İlk engelden sonra kaldırımda olmanın güven ve huzuruyla ilerlerken, bir fastfood markasının motorlu elemanı üzerimize doğru geliyor. Bunu görünce nereye kaçacağımı bilemeyip, oğlumu koruma içgüdüsüyle bebek arabasının ön tarafına geçiyorum ve motorun yanımızdan geçişini bekliyorum. Geçerken bir iki söyleniyorum ama nafile delikanlı vınnnn spor.
Pufff bir ter daha atıyorum ve devam ediyorum yola. O da ne, sevgili Üsküdar Belediyesi kocaman bir çöp tenekesini (konteynır gibi) kaldırıma koymuş, ne güzel yapmış, çevremizi temiz tutalım değil mi? Ama be kardeşim, ben bebek arabasıyla bıraktığınız yerden geçemem ki, bunu düşünmediniz mi o koca şeyi oraya koyarken, iki kişi yan yana geçemiyor, bir de ağaç var hatta, zavallıcık orada kala kalmış, kurumuş solmuş, bir de konteynırın dibine gelip bir düşüncesiz adam arabasını park etmiş. Hayde “ iki hane geri dönüp, yeniden zar atınız” durumu. Ağzımın içinde küfür, söylene söylene hadi, in kaldırımdan, yolun kenarından hızla aş engeli, yeniden kaldırıma çık. Aaaa Deniz’in elinde bi minik oyuncak vardı, düşmüş, orada işte çöp konteynır zıkkımının orada duruyor, valla dönemem geri, kalsın.
Ve geliyoruz son engele, yan yol var ve biz karşıya geçeceğiz, trafik akışı az ama var. Sağa sola bakıyorum, bir daha bakıyorum. Tamamdır geçebilirim. 7 mt kaldırımdan indiriyorum arabayı. Dütt dütt bi otomobil. Yol veriyorum kendisine. Yok siz buyurun bebeniz var demiyor, demek zorunda değil,vınnn geçiyor, toz duman,öhöö öhööö, acelesi var demek diyorum. Sakin ol Emel diyorum. Bi daha bakınıyorum sağa-sola. Ge-çi-yo-rum. Hopppp bir araba daha. Bir teyze şöför, direksiyona yapışmış, duruyor, yol veriyor, tabi halden anlıyor kadıncağız, tam hamle yapacağım geçmek için, hafif gaza basıyor, geri çekiliyorum, bu sefer duruyor teyze, allahım yine hamle yapıyorum, teyze yine hareket ediyor, sen mi geçcen ben mi geçcem kararsız kalıyoruz, korkuyorum geri çekiliyorum valla, 7 mt kaldırıma geri çıkıyorum, belli acemi kendisi, hayatımızı tehlikeye atamam ve elimle buyurun siz bir geçin de hepimiz bi rahat edelim diye işaret yapıyorum, geçiyor gidiyor. İnanıyorum başaracağız, hedefe ulaşacağız, bi daha bakıyorum gelen geçen araba yok, son gaz geçiyorum karşıya.
Biraz daha gitmek istiyorum aslında ama artık bu kadar stres yeter diyor ve gördüğüm ilk marketten alacağımı alıyorum, eve dönmek üzere yola koyuluyorum. Yani aynı engelleri aşmam gerekiyor. Derin bir nefes alıyorum. Deniz’e bakıyorum. Hazır mısın oğlum diyorum. Onun keyfi pek yerinde, belli bu yarışmayı seviyor. Yola koyuluyorum. Kaldırımı kaplayan çöp tenekesi, kaldırımdan giden motor, üstümüze üstümüze gelen otobüsler/kamyonlar puffff…!!!!
Yani pek zor işmiş bebek arabasıyla İstanbul’da dolaşmak a dostlar. En güzeli ada(lar), rahatça dolaşıyorsun, arada çın çın, dıgıdık dıgıdık fayton geçer, geçersin kaldırıma, sonra yine inersin yola.
İstanbul’da yaşayan ve bebek arabasıyla gezen tüm anne-babalara selam olsun.