Özgür Tacer, 1977 Kars doğumlu. Bilkent Üniversitesi’nde ekonomi okudu. Mezun olduktan sonra ailesinin beklentileri doğrultusunda bir kamu bankasında uzman olarak çalışmaya başladı. 7 sene kamu bankacılığı yaptıktan sonra bir sabah uyandı ve kendisini bir hamamböceğine dönüşmüş olarak buldu. Bu duruma çok içerledi ve hayatında radikal bir değişiklik yapmaya karar verdi: Kamu bankasındaki işinden istifa etti, Birleşmiş Milletler’de çalışmaya başladı. Son 5 yıldır Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nda bir kırsal kalkınma projesinin yöneticiliğini yapıyor. Halen de hamamböceği…;

Kaç yaşında baba oldunuz? Planlı mıydı?
34 yaşımda baba oldum, planlıydı evet.

Eşinizin hamilelik süreci sizin açınızdan nasıl geçti?
Eşim zor bir hamilelik geçirmedi, bana da pek bir iş düşmedi, ancak onun ara ara yükselen endişeleri, telaşları ve özellikle yoğun şekilde çalışıyor oluşu evdeki stresi artırdı, bu da yer yer benim de psikolojimi olumsuz etkiledi ama genelide ciddi bir bunalım yaşamadım.

Bebeğinizi ilk gördüğünüzde ne hissettiniz?
Hiçbir şey! Bana ait bir şeymiş gibi hissetmedim. Sanki kucağıma verilmiş bir oyuncak, bir obje gibiydi.

Evde altları kim değiştiriyor?
Bizimle kalan bir yardımcımız var çoğunlukla o. Ancak özellikle herkes uyuduktan sonra veya bakıcı yokken ben değiştiriyorum.

İsme nasıl karar verdiniz? Ne oldu?

Doğduğu anda karar verdik! Aklımızda birkaç seçenek vardı ancak bebek ismiyle doğarmış derler: Doğduğunda o kadar beyaz ve yuvarlaktı ki eşimle aynı anda “inci bu” dedik. İnci oldu.

İş ve sosyal hayatınız nasıl etkilendi?
İş hayatımız olumsuz etkilendi çünkü eşim hemen işe döndü ve doğum iznindeyken bile işine odaklanmak zorunda kaldı. Ben de arayı kapatmak için çabaladım bu da üzerimdeki sorumluluğu ve işbölümündeki payımı arttırdı. Sosyal hayat çok da etkilenmedi çünkü yatılı bakıcının varlığı özgürlük alanımızı korumamızı sağladı. Doğumdan sonra bile dışa dönük bir hayatı kısmen de olsa sürdürüyoruz.

Nasıl bir baba olacağınızı düşünüyordunuz? Düşündüğünüz gibi oldu mu?
Evlilik hayatında sorumsuz ve bencil yanlarım vardır ve baba olunca bunun devam etmesinden korkardım ama korktuğum gibi olmadı. Önce yapamazmışım gibi gelen şeyler akış içinde gündelik hayatımın basit rutini haline eldi: gece kalkma, besleme, alt değiştirme, yıkama, pışpışlama gibi pratiklere hemen adapte oldum.

Eş-dosttan giysi/oyuncak aldınız mı?
Evet, epeyce.

Bebeğinizin bakımına kimler yardım etti?
Sadece bakıcımız.

Kendinizi babanızla kıyaslasanız…
Kendi babama kıyasla daha “angaje” bir babayım. Bebekle daha yakın ve birebir zaman geçiriyorum ve bakımıyla daha çok ilgileniyorum.

Kendi tarifiniz bebek/çocuk yemekleri varsa anlatsanıza…
Kendi tarifim yok maalesef, inovasyonlar anneden ve bakıcıdan geliyor.

Çocuğunuzla beraber hayatınızda ve sizde neler değişti?
Bende pek birşey değişmedi, ama daha az “tekil” bir hayatım var artık ve buna alıştım, Hatta sevdim.

Çocuğunuzla beraber neleri yapmaktan zevk alıyorsunuz?
Henüz 1 yaşında olduğu için fazla paylaşımımız yok ama iştahlı olduğu zaman yemeğini yedirmeyi, ona müzik dinletmeyi, ve onu sıkıştırıp öpmeyi seviyorum.

Çocuğunuzun sevmediğiniz huyu?
Çok hareketli olması ve uykuyu sevmemesi.

Deneyimlerinize dayanarak babalara ve baba adaylarına önerileriniz var mı?
Şunu net biçimde söyleyeyim: Babalık doğumla birlikte gelmez: koşullanmayla ve sorumlulukla öğrenilir. Sevgi ve yakınlık için kendilerini zorlamasınlar, zamana bıraksınlar ve deneyimle öğrensinler. Bir de babanın en büyük sorumluluğu, en azından bebeklikte, anneye karşıdır. Annenin hayatını kolaylaştırmak, anneyi rahatlatmak ve ona destek olmak bebeğin etrafında kalabalık yapmaktan çoğu zaman daha hayırlıdır. Anne ile sorumluluk ve inisiyatif yarışına girmesinler, çeperde kalsınlar ve anneye odaklansınlar.

Babalık neymiş?
Yan gelip yatma yeri değilmiş…