Advertisement

Yazar: Esra Ercan Bilgiç

Hepimiz Berkin'in de annesiyiz artık!

Berkin’in de annesiyim bundan böyle. Hepimiz Berkin’in de annesiyiz artık. Çocuklarımızın yüzüne bakarken giden çocuğumuzun yüzü hep gözümüzün önünde duracak. Daha donuk bakacak gözlerimiz. Daha tedirgin, daha ürkek… Giden çocuğumuzu aklımıza getirmeden sarılamayacağız çocuklarımıza. İçimiz daha çok titreyerek öpüp koklayacağız oğullarımızı, kızlarımızı. Gelip içimize oturan acı içimizde kök salacak. Çaresiz, bu ömürlük acıyla yaşamayı öğreneceğiz. Gülüp oynamanın çocuklarımızın hakkı olduğunu bildiğimizden onlarla birlikte biz de gülüp oynayacağız, evet. Ama yüzümüz gülerken içimiz hep burulacak bundan böyle. “Giden çocuğumuz da şimdi burada bizimle gülüp oynasaydı” diye geçireceğiz içimizden, her güldüğümüzde. Giden oğlumuzu geri getiremeyeceğimizi bildiğimizden, geride kalan oğullarımız, kızlarımız gitmesin...

Devamı…

Ekin Bilgiç'ten kitap önerileri 1: "Bekçi Amos'un Hastalandığı Gün"

Ekin Bilgiç, yazarımız Esra Ercan Bilgiç’in kızıdır. 3,5 yaşındadır ve 1,5 yaşındaki Devrim Bilgiç’in ablasıdır. Resimli öykü kitaplarına bayılır. Henüz okuma- yazma bilmediği için arkadaşlarına önereceği kitapları annesiyle gerçekleştirdikleri sohbetler aracılığıyla aktaracağız. Ekin’ciğim öykü kitaplarını çok sevdiğini biliyorum. Senin bir çok öykü kitabın var değil mi? Çook var hem de, bir sürü kitabım var. Kardeşim büyüyünce benim kitaplarımı okuyabilir. İzin veriyorum. Kitaplarımı bana sen mi aldın anne? Evet, kızım çoğunu ben aldım. Ben de büyüdüğüm zaman sana bir sürü kitap alacağım anne. Yaşasın, çok sevinirim. Peki sen en çok hangi kitaplarını seviyorsun? Tostoraman. Tostoraman’ı seviyorum. Tostoramaaaan, Tostoraman’ın Yavrusuuu, Yaşlı...

Devamı…

Bazı anaokulları yaratıcılığı öldürmez

Demet Sunar Caferzat, “Anaokulu Yaratıcılığı Öldürür mü?” diye sormuş. Yazının tamamını okuyunca Caferzat’ın ‘anaokulunun yaratıcılığı kesinlikle öldürdüğü’ yönünde çok kesin bir kanaate sahip olduğu anlaşılıyor. Öyle ki başlık bir soru şeklinde atılmış olmasına rağmen yazarın aslında bir soru sormadığı, bir tartışma yapmadığı, yalnızca sahip olduğu bu çok kesin kanaati paylaştığı söylenebilir. Söz konusu yazı içinde sorunlu bulduğum bazı yerler var, hepsini tek tek ele almayacağım. Bunlar içinde beni en çok rahatsız edeni aşağıya alıntılıyorum: “İşte bu yüzden anaokulları, serbest oyun oynamanın çocukların en temel ihtiyacı olduğu gerçeğine değer vermeyen, bunun yerine çocuğun orada geçirdiği her dakikayı aktiviteye boğarak illa ki...

Devamı…

Bir baba olarak Antonio Gramsci

“Ama babamız, ne zaman gelecek? Ne zaman? Bekledik, bekledik, babamızın bir gün mutlaka geleceğini… ve sonra ölüm haberi geldi.” 1926 yılının Kasım ayında, faşist Mussolini hükümetinin emrindeki faşist polis, sahip olduğu milletvekili dokunulmazlığına rağmen Antonio Gramsci’yi tutuklayıp Roma cezaevine koyduğunda, Giuliano Gramsci henüz iki aylık bebektir. Ağabeyi Delio ise iki yaşındadır. Yukarıdaki cümle, 2001 yılında yapılmış bir video röportajda, 75 yaşındaki Guliano Gramsci’nin dilinden dökülmektedir. O videoda Giuliano’nun gözleri, babasını göreceği günü hâlâ bekleyen bir çocuk gibi bakmaktadır. O iki aylık bebeğin, o 75 yaşındaki adamın çocukluğu, hiç görmediği babasının hapisten bir gün çıkacağını umarak geçmiştir. 1998 yılıydı, üniversitenin...

Devamı…

Çocukken ‘erkek gibi’ olmak bahsi: 10 örnek, 10 soru

UzunÇorap’ta söz hazır toplumsal cinsiyetten açılmışken, bu konuda bir yazı da benden olsun dedim. Aslında okumakta olduğunuz metin bir yazı değil; alt alta sıralanmış alıntılar ve o alıntıları takip eden sorular silsilesi. Öncelikle gazetelerde, dergilerde ünlü kadınlarla yapılmış ve çeşitli tarihlerde yayınlanmış röportajlarda dikkatimi çeken toplam on alıntıyı yorumsuz olarak sıralıyorum. Sonra da bu alıntılardan yola çıkarak on soru soruyorum. Buyurun başlayalım: Hello! Dergisine verdiği röportajda yıllar öncesine dönen Deniz Berdan, “Hareketli, yaramaz ve erkek gibi bir çocuktum. Anneler sürekli ‘oğlumu dövdü’ gibi şikayetlerle bizim eve gelirdi” dedi. O zamanlar nasıl bir hayat yaşadığını anlatan güzel top model Miranda...

Devamı…

Sri Lanka-Kabataş Hattı Vapur Seferleri

Bir evde bebek ya da küçük çocuk varsa, o evde sabah sekizden önce uyanmak gerekiyor. Hafta içi, hafta sonu fark etmiyor. Genelde 08:00 gibi kalkıp 01:00 gibi yatıyoruz. Gün içinde uyuklama fırsatı da bulamıyoruz. Ulaş her sabah 07:00 olmadan evden çıkıp servisle 40 kilometre doğuya gidiyor. Ben ise 09:30 gibi kızımızı okula bıraktıktan sonra, arabayla köprüyü de aşıp 35 kilometre batıya. Malum İstanbul şartlarında nereden baksan günde en az ikişer saatimizi alıyor işe gidip gelmek. Akşam 18:30 gibi evde buluşmuş oluyoruz yeniden. Çocuklarla oyun oynayıp, onları öpüp koklayıp, yedirip içirip uyuttuktan sonra saat 22:00 oluyor. Ancak o saatten sonra,...

Devamı…

Bir bebekten katil yaratan kültür…

“Yaşı kaç olursa olsun, 17 veya 27 olsun, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim…” Bu sözler, Hrant Dink’in 23 Ocak 2007’deki cenaze töreninde Rakel Dink’in yüksek sesle okuduğu ‘Sevgiliye Mektup’tan.Bu sözleri hatırladınız mı? Ben bu sözleri iki sebeple hiç unutmadım. Birinci sebep üniversitede verdiğim “Kültür, İletişim ve Toplum” adlı ders. Dersin sosyal inşacılık kuramını ele aldığımız bölümünde, öğrencilerimle Rakel Dink’in konuşmasını tekrar tekrar okuyor ve bir bebekten bir katil yaratma sürecinde kültür ve iletişimin oynadığı rolü tartışıyoruz. İkinci sebep ise, iki bebeğin annesi olmam. Bebeklerim,...

Devamı…

Ceza yerine ödül: Çocuklarla iletişimde ‘Olumlu Pekiştirme’

Uzunçorap’ın yeni yazarı Gürkan Yücel’in “Ceza” başlıklı yazısını okurken, satır aralarında her anne babanın zaman zaman içine düştüğü çaresizliğin izlerini gördüm. Belli ki yazar bir yandan cezaya başvurmaktan özenle kaçınırken, diğer yandan da çocuk yetiştirmede cezaya alternatif olabilecek bir yöntem arayışı içinde. Bundan tam bir yıl önce, yazar gibi ben de, çocuk psikolojisi üzerine okuduğum onca kitaba rağmen aynı arayışın içinde bulmuştum kendimi. Sorunun temel olarak çocuğuma verdiğim mesajları kodlarken kullandığım dilin olumsuzluğundan kaynaklandığını göremiyordum. Hani terzi kendi söküğünü dikemez derler ya, öyle bir haldeydim. Tam da çocuğuma sözümü geçirebilmek için sihirli bir değneğe ihtiyacım olduğunu düşünmeye başlamışken, bir dost sohbeti sırasında sihirli değnek yerine sihirli formüle kavuştum. Eğitim sektöründe on beş yılı aşkın kariyeri olan halkla ilişkiler uzmanı dostum Özlem Acar’ın bana verdiği sihirli formülü şöyle özetleyebilirim: yapmasını istediğin şeyi çocuğuna yaptırmak için ‘yapmazsan… yapamazsın‘ gibi olumsuzluk içeren bir dil kullanma, bunun yerine vermeye çalıştığın mesajı ‘yaparsan… yapabilirsin‘ gibi olumlu bir kodlamayla aktarmayı dene. Gürkan Yücel “Ceza” başlıklı yazısını şöyle bitiriyordu: “Peki gelelim zurnanın zırt dediği yere: Ya çocuk koyduğunuz hiçbir kurala uymuyor ve sizin uyguladığınız hiçbir cezayı umursamıyorsa? “Ellerini yıkamazsan bir daha asla televizyon seyredemezsin”…Peki… “Oyuncaklarını toplamazsan hepsini süresiz olarak kaldırırım”… Tamam… “Yemeğini bitirmezsen bir daha kesinlikle çikolata yiyemezsin”… Eyvallah!.. Elinden alınan hiçbir şeyi umursamayan ve artık kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış bir çocuğa nasıl kural koyabilirsiniz? İşte bu sorunun cevabını halen bulamadım, bulabileniniz olursa lütfen bana da...

Devamı…

1940'ların Postmodern Karagöz Piyesleri: Tarzan, Miki, Şarlo Gölge Oyunu'nda

20. yüzyılın başında Ziya Gökalp’in ‘hars’ ve ‘medeniyet’ ayrımı fikir, kültür ve sanat hayatımızda Tanzimat’tan beri süregelen “Nasıl Batılılaşmalıyız?” sorusuna başka bir soruyla yanıt veriyordu: “Nasıl Batılılaşmamalıyız?”. Gökalp’e göre batılılaşırken, Batı uygarlığını almalı ama Batı kültürünü dışarıda bırakmalıydık. 1940’larda Karagöz davasıyla tartışmalar yaratan İsmail Hakkı Baltacıoğlu da Gökalp’in izinden giderek “Medeniyet denilen şey, tekniktir, ama sadece teknik, başka hiçbir şey değil! Kültür denilen şey vicdandır; ama yalnız vicdan, başka hiçbir şey değil!” diyordu. Baltacıoğlu, karagözü modernleştirme projesini 1939 yılında sahibi ve başyazarı olduğu Yeni Adam gazetesinin sütunlarında başlattı. Bu proje temelde, batılılaşmayla birlikte popüler eğlence anlayışının değişmesi sonucu halkın...

Devamı…

Tematik çocuk kanallarının ekonomi politiği – 1

4 Kasım tarihli Milliyet gazetesinde “Reyting listelerini alt üst eden hareket!” başlıklı bir haber vardı. Haberin girişi şöyleydi: “Her gün düzenli olarak reyting raporlarını yayınlayan TNS’de bugün televizyon camiasını tedirgin edecek bir değişiklik vardı. TRT Çocuk’taki çizgi yapımların reytingleri artık ölçülüyordu. Dolayısıyla milyon dolarlık bütçeleri olan programlarla arasındaki kıyasıya reyting yarışı ilk günden başladı. Kumandanın mutlak sahibi çocuklar, listeye hemen ağırlığını koydular. TRT Çocuk, ilk 100’e tam 17 programla birden girmeyi başardı. Örneğin, iki kız kardeşin ‘maceralarını’ anlatan ‘Canım Kardeşim’ adlı çizgi dizi, hem genel izleyici hem de AB grubunda aynı programın tekrarlarıyla listeye 3 kez birden girdi. Durum böyle olunca ilk 100’ün altlarında kalan programlar, listeye giremediler.” Son yıllarda, tematik çocuk kanallarının tüm kanalların reyting sıralamasında yükseklerde yer alması dikkat çekiyor. Özellikle Yumurcak ve ardından TRT Çocuk, tüm kanallar sıralamasında uzun zamandır üst sıralarda yer alan iki çocuk kanalı. Öte yandan, tematik kanallar sıralamasında da, çocuk kanallarının izlenme oranlarının diğer tematik kanallara göre hep daha yüksek olduğu gözlerden kaçmıyor. Hal böyleyken program bazında yapılan ölçümlere bu kanallarda yayınlanan programların dahil edilmesi ve ilk 100’e bu kadar çok çocuk programının girmiş olması kimseyi şaşırtmamalı. Bilindiği gibi, reyting raporlarına ihtiyaç duyulmasının temel sebebi, reklam pastasından aldıkları payı büyütmek isteyen kanallar arasında sürüp giden rekabet. Ocak- Mayıs 2012 verilerine göre, çocuk kanallarının yayınladıkları reklam adedi ve reklam süresi bakımından ilk 10 sıralaması şu şekilde: Aktaran: Connected Vivaki Business Intelligence, 07.06.2012 Türkiye’de...

Devamı…