Astım, tıp tarihi içinde incelendiğinde çok eski çağlarda da adı geçen bir hastalık. Modern tıbbın gelişmesi ile bu hastalık hakkında yapılan araştırmalar çoğaldıkça, aslında pek çok bilginin tam da doğru olmadığı, bizim astım olarak adlandırdığımız hastalığın aslında başka bir şey olduğu ortaya çıktı. Yani astım konusunda araştırmalar arttıkça bilinmeyenlerin de sayısı arttı. 20. yüzyılda, endüstri devrimi ile hava kirliliği başta olmak üzere çevresel faktörlerin de etkisiyle, astımın sıklığı arttıkça konu daha da önemli hale geldi. Günümüzde, özellikle çocuklarda astım hastalığının, bireysel ve toplumsal etkileri (sıklığı, yarattığı hastalığın şiddeti, ölüm riski de içermesi ve günlük yaşama olan ciddi olumsuz etkileri) göz önüne alındığında önemsenmesi gereken bir hastalık olduğu kolayca anlaşılacaktır.
Astım nedir?
Yukarıdakileri söyledikten sonra akla gelen ilk soruyla başlayalım: Nedir astım? Nasıl bir hastalıktır? Herhalde hiçbir doktorun cevaplamaktan çok da haz almadığı bir soru olsa gerek! Zira bu sorunun cevabı çok da net değil. Bildiğimiz kadarıyla astım, özellikle akciğer içerisindeki küçük hava yollarının iltihabi bir hastalığıdır. Hava yollarında uzun vadede iltihabi değişikliklere ve bunun sonucunda yapısal değişikliklere yol açtığı gibi, kısa vadede hava yollarının çeşitli faktörlerle daralması sonucu nefes darlığına hatta ölüme yol açması söz konusu. Astım atağı olarak adlandırılan bu tablo, özellikle çocuk acil birimlerinin sıkça karşılaştığı gündelik bir sorundur.
Dikkat edilecek olursa astım tanımının oldukça yuvarlak terimlerle geçistirildiği ve pek çok soru işareti içerdiği görülecektir. Bu bile astımı ne kadar az bildiğimizi göstermiyor mu? Örneğin nereden geliyor bu iltihap, astım mikrobik bir hastalık mı, ya da böyle bir tablo bronşitte de görülemez mi (o zaman bunu astımdan nasıl ayıracağız) gibi sorulara yanıt vermek çok da kolay olmayabilir. Özellikle ilkokul öncesi dönemde pek çok hekim astım adını pek ağzına almak istemez, bu durumu “allerjik bronşit”, “… başlangıcı” gibi aileyi pek de tedirgin etmeyecek terimlerle
anmayı tercih eder.
Astımla ilgili bilgilerimizin kısıtlı olması meselesini şu açıdan da irdelemek mümkün: tüberküloz hastalığına tüberküloz mikrobunun yol açtığını biliyoruz, ya da sigara akciğer kanseri yapar bunu da biliyoruz. Peki astımı ne yapar? Bu temel soruya cevap bulmak için yapılan araştırmaları sıralasak, okumaya ömür yetmez. Sırası gelmişken bir hususa daha işaret etmek istiyoruz: Okul öncesi dönemde sıkça nefes darlığı gelişen bebekler/çocuklar arasından kimler ve ne sebeple uzun vadede astım geliştiriyor? Yani astım kaç yaşında ve kimlerde başlıyor. Ya da erken dönemde astım gibi belirtiler veren her çocuk illaki astım mı olacak? Son 15-20 senede bu sorunun cevabına yönelik yapılan araştırmalarda hayatın ilk yıllarına astım benzeri tablo ile başlayan çocukların aslında çoğunun ileride astım geliştirmediği, bazı risk faktörleri taşıyan (allerjisi olan, anne babasında astım hikayesi olan (kuzeninde değil!), allerjik nezlesi olan bebeklerin astım geliştirme olasılığının daha fazla olduğu gözlemlendi. Yine yaşamın ilk yıllarında bazı virüs enfeksiyonlarının (özellikle nezle virüsü ve RSV diye anılan bronşiyolit yapan bir virüs) -ki bu son yıllarda geliştirilen en elle tutulur teori sayılabilir- astımın ortaya çıkmasında önemli yerleri olduğu ileri sürüldü. Bilebildiklerimiz bunlar ama allerjik olmayanda da astım pekala olabiliyor. Ya da bazı calışmalar çelişik sonuçlara varabiliyor (erken çocukluk döneminde virüs ve allerjiye maruz kalanların aslında astıma daha dayanıklı olduğunu savlayan hijyen teorisi gibi).
Astım tedavisi
Astımın hala çok bilinmeyenli bir hastalık olması, astım tedavisine de yansımakta kuşkusuz. Hem uzun yıllardır bu alanda pek yeni bir tedavi yöntemi geliştirilememekte, hem de var olan ilaçların uzun vadede yararları/zararları, doğru kullanım yöntemleri tartışılmakta. Bu tedavilere ne zaman başlamak lazım, özellikle bebeklik ve ilkokul öncesi çocuklarda ne kadar işe yarıyorlar, hala tam anlaşılabilmiş değil. Yani kısacası, tıp tam anlamadığı bir hastalığa tedavi de geliştiremiyor.
Bunca bilinmeyenle kafaları biraz daha karıştırdıktan sonra, astımlı bir çocuğu olan ailelere önerimiz, astım tedavisinin, pek çok hastalıkta da olduğu üzere, ezberden değil de, her hastanın kendi özelliklerine göre ayarlanması gereği ve en düşük doz ilaçla en iyi kontrol sağlanabilecek ilaç ve kullanım yönteminin bulunması, tüm bunları yerine getirebilmek için de doktor doktor dolaşmak yerine, hastanın tek bir elden takip edilmesinin önemini vurgulamak isteriz. Her astım hastası kendi farklı koşulları ve özellikleri içinde ele alınmalıdır. Bir doktorun bunu yapabilmesi için de hastasını iyi tanıması çok temel bir gerekliliktir. Bu sebeple de düzenli kontrolün astım tedavisinde çok önem arz ettiğinin altını çizmek isteriz. Unutmayınız ki astımdan ölen çocuklar incelendiğinde, ölümün ağır astımlılardan çok hafif-orta şiddet grubunda daha çok olduğu gözlemlenmekte. Yani astımlı bir çocuğu olan bir ailenin yapabileceği en büyük yanlış bu hastalığı hafife almak olacaktir.