Bir anneye/babaya sorduk köşemizin ilk misafiri şair ve yazar Onur Caymaz. 1977 doğumlu Caymaz’ın birçok gazete ve dergide yazıları yayımlandı, öykü ve şiirleri çeşitli ödüllere layık görüldü. Halen BirGün gazetesinde bir köşesi var.

Kaç yaşında baba oldunuz? Planlı mıydı?
Eskilerin yolun yarısı dediği, benimse daha yarısına vardığımı hiç düşünmediğim, aslında sonradan da geç kalmışım dediğim bir yaşta baba oldum: 35. Plan vardı tabii ama sürecin uzun olacağını; tüp, aşılama vs gibi yöntemlere başvurma ihtimali doğacağını göz önünde bulundurmuştuk. O anlamda sürpriz oldu diyebilirim. Bir akşam eve geldiğimde eşim buzdolabının üzerine sakladığı testi çıkarıp gösterdi. Çok şaşırmıştım.

Öğrendiğinizde ne hissettiniz, yakınlarınıza ne zaman, nasıl söylediniz?
Başta kısa bir an çok şaşırdım, ardından merak duygusu; acaba bundan sonra neler olacaktı? İnsan bu tarz bir şeyle karşılaşmadan önce olgun olduğunu, hayattaki birçok durumu artık bildiğini düşünüyor. Oysa hamilelik süreci ve sonrası, hele de o güne dek bu tarz şeylerle hiç ilgilenmemiş birisini boğabilecek kadar çok bilgi ve görgüye beraberinde getiriyor. Tabii ki alışıyor, öğreniyorsun. Çok yakınımdaki birkaç kişiyle (annem, kardeşim, bir iki arkadaş) hemen paylaştım; diğerleri sonra sonra, eşimin karnı şişip fark edilecek noktaya gelince öğrendi…

Eşinizin hamileliği sizi zorladı mı?
Zorlamaz mı? Çok zor bir dönem geçirdi. Önce bir tiroit rahatsızlığı, ardından ikinci ayda şiddetli bir virüs durumu; grip falan… İki kere hastaneye gitmek zorunda kaldık, acile… Sonrasında kolunda karpal tünel durumu… Hamilelikte bazı kimselere olurmuş bu. Tabii bunun yanında mide sorunu neredeyse yedinci aya dek hiç geçmedi, onu da eklemeli. Sorun üzerine sorun yani anlayacağın. Tam her şey biterken anne karnında bebeğin içinde yaşadığı suyun oldukça azalması vakasıyla karşılaşmak da cabası oldu desem… Sebepsiz yere üstelik!

Onu ilk gördüğünüzde ne hissettiniz?
Garip bir şey… Korku var, hayranlık var… Hayatın karşısında ne kadar da bir şey olmadığını görüyorsun. Orada küçücük bir can var, senin parçan, bunca küçük oluşuna şaşırıyorsun, ama her şeyin yolunda olması daha da şaşırtıcı. Yaşam, tercihini hep yaşatmaktan yana kullanıyor. Ne bileyim, çok karmaşık bir şey. Annenin kurduğu kadar bir ilişki kurabilmek mümkün görünmüyor bana; ama o ilk an, babanın da duyduklarının güzelliği, garipliği sözle anlatılır şeyler değil. Ortalık yerde ağlayabilsen hani, ağlarsın…

Evde altları kim değiştirir(di)?
Daha çok anne değiştirdi, ben de denedim bir iki kez. Evde olduğum vakitler emzirme, alt değiştirme, yıkama vs bitmeyen işler nedeniyle sürekli eşime yardımcı olmaya çalıştım. Ama kendi adıma daha çok gaz çıkarttırma görevini üstlendim diyebilirim.

İsme nasıl karar verdiniz? Ne oldu?
Hep kız çocuk istedim, fakat hayal kırıklığına uğramamak için erkeğin adı bile hazırdı: Çınar. Tabii içten içe kendi kız hayalimin peşinden koşuyordum. O sıralarda Bilge Karasu’nun Narla İncire Gazel’ini; Elitis’in Çılgın Nar Ağacı’nı yeniden okumaktaydım. Aynı günlerde doğacak bebeğimizin kız olduğunu öğrendik. Bir akşam balkonda çay içerken Aslı’nın yavaş yavaş büyüyen karnına bakıp Nar koysak ya adını dediğimi hatırlıyorum. Onun da çok hoşuna gitti fikir. Masada Elitis’in kitabı duruyordu. Kızımıza şiirden bir isim seçmeyecektik de başka nereden seçecektik!

İş ve sosyal hayatınız nasıl etkilendi?
Bir reklam ajansında düzeltmen olarak çalıştığım için uykumun bölündüğü kimi gecelerin sabahında biraz zorlanmanın dışında iş hayatımın çok etkilendiğini söylesem yalan olur. Sosyal hayat ise genelde evde yaşayan biri olduğum için sorun olmadı. İnsanın bu süreçte eşiyle ilişkisinde değişimler oluyor ister istemez. Bu anlamda iki iyi arkadaş da olduğunu görebilirsen iyi, göremezsen zor; yalnız kalınıyor. Fakat dediğim gibi, bu dönemi büyük zorluklarla atlattık demek yanlış olacaktır. Atlattık mı aslında ona da henüz emin değilim, zaman gösteriyor her şeyi. İşi bu!

Nasıl bir baba olacağınızı düşünüyordunuz? Oldu mu?
Bir şey söylemek için henüz çok erken. Bu röportajı yaparken kızım dört ayını bitirmişti. Şimdiden ufak ufak iletişim kurmaya başladık. Kötü bir baba olacağımı düşünmüyorum ama nasıl bir baba olacağım konusunda herhangi bir hayalim, tahminim yok. Kızım Nar da, ben de bunu birlikte görecek, birbirimizi birlikte değiştirecek, olumlu olumsuz yanlarımızı birlikte izleyecek, övecek, onaracak, birbirimizle iyi olacağız diye düşünüyorum.

Eş-dosttan giysi / oyuncak aldınız mı?
Tabii canım, o yardımlar olmadan olmaz zaten. Çocuk eşyası denen kocaman bir sektör varmış. Kızımın giydiği paltonun fiyatı benimkiyle aynı. Lüks değil ama sözünü ettiğim eşya. Üstelik sadece üç ay giyiliyor. Çocuğun yediği helal, giydiği haram denirmiş ya, öyle bir şey. Hem oyuncak değil de daha çok üst baş anlamında bir şeyler aldık. Hediye de geldi, az çok kullanılmış temiz eşya da. Sonra bizdeki eşyayı da Nar az çok boy atınca Van’daki kardeşlerine gönderdik. Paylaşma duygusu da diğer birçok şey gibi küçük yaşta öğrenilecek bir şey.

Bebeğinizin bakımına kimler yardım etti?
Kimse. Bu anlamda ne biz çok yardım istedik, ne de çok yardım gördük diyebilirim. Daha da iyi oldu. Çocuk bakımı, aynı araba ve futbol gibi Türkiye’de herkesin çok iyi bildiği konulardan. Belki de bundan dolayı herkesin kendince bir fikri var. Hal böyle olunca herkes her konuda başka bir şey söylüyor. Herkesin söylediği yöntemle de çocuk büyütebilmek mümkün. Hal böyle olunca kendi tarzını bulman gerekiyor. Bir de insan kendi çocuğunu herkesten daha iyi tanıyor. Onun isteklerini, en azından ilk yıllarda en iyi anne baba anlayabiliyor. Kesin konuşmayayım ama öyledir gibime geliyor.

Kendinizi babanızla kıyaslasanız?
Çok iyi bilemiyorum; ama babamı bir koca olarak düşündüğüm zaman aramızda dağlar kadar fark olduğu açık. Herhalde baba olarak da ondan daha farklı biri olurdum. Ha bu iyi midir, bir işe yarar mı ya da öteki mi doğruydu; bunu bugün halen bilemiyorum. Sonuçta babalarla oğullar arasındaki ilişkiyle babalarla kızlar arasındaki herhalde biraz farklıdır. İkincisinde iktidar yok en azından; daha az var diyelim hadi!

Kendi tarifiniz bebek / çocuk yemekleri varsa anlatsanıza.
Bizim ufaklık henüz halen anne sütüyle besleniyor, o yüzden dersimin bu kısmına henüz gelemedim, çalışamadım diyeyim… Başka zaman umarım bir şeyler anlatabilirim.

Çocukla beraber hayatınızda ve sizde neler değişti?
Tattığım şeyler bambaşka, bir miktar da herkesin bildiği şeyler bunlar tabii ki. Mutluluklar genelde birbirine benzer. Doğum sonrası, anne tamamen çocuğa yönelmek durumunda olduğu için babalar biraz yalnızlaşıyor öncelikle. Sonra annenin yavruyla dokuz aydır kurduğu ilişki var, sizden dokuz ay önde başlıyor onlar yarışa. Sizin için bu çok yeni bir şey. Ağlayan, küçücük biri var evde. Hem de ne küçük ve kimi zaman, hem de ne ağlama!

Çocuğunuzla beraber neleri yapmaktan zevk alıyorsunuz?
Şimdilik çok sık dinlediğimiz eski bir tango var, onunla dans ediyoruz, onun dışında yan yana yatıp konuşuyoruz. Bir şeyler anlatıyorum, o da belirsiz sesler çıkarıp eğleniyor. Bir de arada şiir okuyorum ona, seslerin yükselip alçalışında gülümsüyor. O hep gülümsesin zaten, o vakit okumayı sonsuza dek sürdürebilirmişim gibi geliyor.

Çocuğunuzun sevmediğiniz huyu?
Kafasını yıkarken o kadar çok ağlıyor ki dayanamıyorum ağlamasına. Yani dayanamıyorum derken gürültüsüne dayanamamak anlamında söylemiyorum bunu; o denli ağlamasına üzülüyorum sadece. Başkaca bir şey de yok. İnsan bu kadar küçük ve güzel birinde neyi sevmeyebilir ki…

Deneyimlerinize dayanarak babalara ve adaylarına önerileriniz var mı?
Bu tarz bir deneyimin herkesin kendi hayat algılayışı içerisinde yaşanacağını düşünüyorum. Hal böyleyken herhangi bir tavsiyenin gereksizliği aşikâr. Zaten ilgili – ilgisiz o kadar çok tavsiye duyacaklar ki bir de ben bir şeyler eklemeyeyim bu sonsuz diziye… Belki en net söyleyebileceğim, her yerden, herkesten bir parça alıp birleştirerek kendi doğrularını oluşturmaları.

Babalık neymiş?
“Birinin geğirmesine sevinmek” diye espri yapılabilir. Cidden soruyorsanız anlatılır şey değil!..