Bu kürtaj meselesini bayağı dert edindim. Dert edinmeyen kadınları da çok ayıpladım. Ses çıkarmayan ya da “Aman bana bir şey olmasın” mantığıyla benim paylaştıklarımı “beğenip”, kendi sosyal medya hesaplarında asla ve asla konuyla ilgili yorum yapmayanları riyakâr buldum. Hatta daha da ileri gidip, kadın dertlerinden anlamayıp bıyıklarının altından kadınlar hakkında ahkâm kesen adamlardan daha da suçlu buldum o kadınları. Kendi konularına nasıl sahip çıkmazlar, hiç anlamadım. Neden ses çıkarmıyorlar? Neden korkuyorlar ya da neye güveniyorlar? Yarın öbür gün başlarına böyle bir hikâye gelse, o ses çıkaran kadınlar sayesinde belki de kürtaj olabilecekler. Umarım olabilecekler ama bu başkasının emeğinden kâr elde etmek gibi bence. Ben savunuyorsam, sen neden savunmuyorsun be kadın? Bu mesele dokunamıyorsa hangi mesele dokunabilir ki sana? Direkt kendinle ilgili bir konuda fikir beyan edemiyorsan, hakkını savunamıyorsan sorgulaman gerekmez mi bireyliğini? Birey olmak demek bir adamın aldığı arabaya binip arkadaşlarınla dedikodu yapmak üzere güzel bir kafeye gitmekten mi ibaret?
Bu kürtaj konusunda o kadar ses çıkardım ki kendi kendime gülmeye başladım bir gün, “gören de yarın kürtaj olmam gerekiyor sanır” diye. Ağabeyimle bayağı güldük. Sonra düsünmeye başladım. Bu konuya açıkça muhalefet ettigimi tüm ailem biliyor, görüyor ve hatta okuyor. Yargıtayın oral seksi yasaklamasını abesle iştigal bulduğumu açıkça beyan edebiliyorum. Ben Türkiye’nin şanslı kadınlarındanım. Ailem kürtajın yasaklanmasına şiddetle karşıyım diye “Yollu mu olacak lan bizim kız?” diye beni dövmüyor. 26 yaşındayım “E hadi artık yaşın geldi, evlenmen lâzım” denmiyor. “Tek başıma yaşayacağım” dediğim zaman evlatlıktan reddedilmiyorum. Erkek arkadaşlarımdan psikolojik şiddet de dahil hiç şiddet görmedim. İstediğim gibi dışarı çıkıp istediğim yere gidebilirim.
Ama bir şey var. Fark ettim ki bizim de gizli bir susma anlaşmamız var. Soyut konular üstünden istediğimiz gibi konuşabilirken konu somut örneklere geldiğinde konuşamıyoruz. Ben de konuşmak istemiyorum zaten. Yurtdışındaki eğitimim bitip eve döndüğümde, bir şekilde her gün sağlığımla ilgili ufak tefek sorunlar çıkmaya başladı. Bağışıklık sistemimde bir şey mi var diye merak etti hemen babam. O sırada ağabeyim bir hastalık kapmış, babam tutturuyor zaten “Sana da HPV testi yaptıralım” diye. “Baba, gerek yok” diyorum, “Hayır, var. Yaptıralım, içimiz rahatlasın” diyor. Daha önce herhangi bir erkek arkadaşımdan falan konuşmadık hiç. Bilmiyor benim ilişkilerim nasıldır? Hiç aşık oldum mu? Ne kadar sürdü en uzun ilişkim? Hiç ben yurtdışındayken bir misafir geldi mi yanıma? Ama emin de bir şekilde yaşaması gerekenleri zamanında yaşayan bir çocuğu olduğuna. Üstüme gitmiyor “Baba gerçekten gerek yok ama istiyorsan yaptıralım” dediğimde. “Peki” diyor geçiştiriyor. Aradan aylar geçiyor, ben ödenmiş bir telefon faturası aranıyorum evde, ödemediğimizi iddia eden operatörün gözüne sokmak için. Bir dosya çıkıyor önüme, açıyorum. Bir sayfada babamın tahlilleri bir sayfada benim tahlillerim. Tüm dosya tarih sırasına göre düzenlenmiş. Son tarihlere geliyorum yüzümde bir gülümseme babam azıcık deli galiba diye. Son tahlil AIDS! Babam HPV ile yetinmemiş, olabilecek tüm cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda test edilmişim! Çok gülüyorum, annemi arıyorum “babam ne yapmış biliyor musun?” diye, “Ohh, çok iyi yapmış aferim ona” diyor.
Ben annesine her şeyini anlatan çocuklardan da olamadım hiç. Annem baskıcı bir karakter olduğu için değildi bu. Kendi hayatımı kurmak için direnenlerden olduğum içindi. Annene her bir haltı anlatınca kendi hayatın olmuyor, kendi yanlışlarını yapamıyorsun. Ayrıca sonunda annen üzülüyor. Bir hikâyem vardı, milyon kez ayrılıp barıştık. Anneme anlatıyor olsaydım ikinci ayrılıştan sonra adamdan nefret edecek ve beni izlemeye başlayacaktı, ne zaman onunlayım, yine kazık yiyecek miyim diye. Bu hem benim hayattan almam gereken dersler için yemem gereken kazıkları belki de yemememe neden olacağı ve büyümemi engelleyeceği gibi annemin kalbinde hep bir tedirginlikle yaşamasına yol açacaktı. Bilmiyorum tam nedenini. Ama anneme de hiçbir zaman anlatamadım bu fingir durumlarını. Sadece bir gün bu konuyu paylaşmayı gereksiz bulduğumu söyledim, bir nevi yüz göz olmak istemiyorum açıklamasıydı. Annem şahane bir kadın, anladı bir şekilde beni. Sorgulamadı. Odama girip günlükler aranmadı, defterlerim karıştırılmadı, kozmetik raflarımdaki tamponlar ortaya fırlatılıp “Bu ne?” diye sorulmadı. Özel hayata saygıyla büyütüldüm. O yüzden de hiç evleneyim de şu lanet evden kaçayım demedim. Evden uzaklaşmak istediğim zamanlar oldu ama neden hiçbir zaman özel hayatıma müdahale olmadı. Cinsellik konusunda garanticilerdenim, doktor kontrollerimi testlerimi falan ihmal etmem. Düzenli olarak smear testimi yaptırıyorum, annem de sigorta dökümünde düzenli olarak görüyor. Ama onunla da konuşmuyoruz bu konuyu, susuyoruz.
Ağabeyim yine de en çok şeyi bilen kişi benim özel hayatıma dair. Hem kendini tutamıyor çünkü daha meraklı hem yaşlarımız çok daha yakın, aynı yollardan geçtiğimizden daha çabuk uyanıyor duruma. Bir de koruma dürtüsü harekete geçiyor galiba. Ama onunla da özel hayatımı konuşmuyoruz pek. “Bir ağabeyin bilmesi gerektiği kadarını biliyorum, fazlasına gerek yok” diyor. Onun özel hayatınıysa gayet rahat konuşuyoruz. Kadın gözüyüm onun ilişkilerinin. Benimkini konuşmuyoruz ama içten içe de korkuyor başıma bir şey gelmesi halinde ondan saklamamdan. Zaman zaman “Ömür be, doğursana” ile başlayan konuşmalar “Evlenmeden doğurursan benim için sorun olmaz. Doktora gittin mi, sağlığın yerinde miymiş?” gibi başka cümlelerle devam edebiliyor.
Ya da iki gun arkadaşımda kaldığımda arayıp geyik yaparken tam konuşmanın ortasında gerçekten söylediğim yerde olup olmadığımı sorup ekliyor “iyi misin?” Ben “arkadaşımda kalacağım” dediğim bir tek gün bile “hımmm, kimmiş o, nerdesin diye” mızıldanmıyor ya da beni gece boyunca taciz etmiyor. Sanırım tek derdi güvende olmam. Ama yine de bir tek gün bile “Ben aslında hafta sonu başka bir yerdeydim” demedim. Biliyor zaten her zaman söylediğim yerde olmadığımı.
Ailemle aramda sanki böyle bir anlaşma var; birlikte susma anlaşması. Bir kadın, bir birey olarak hayatımı kısıtlamamaya çalışıyorlar ama bunu yapabilmenin yolu karşılıklı susmaktan geçiyor. Öbür türlü tutamayacaklar kendilerini, burunlarını sokacaklar hayatıma sanki. Arkadaşlarım da şanslı kadınlarından ülkenin. Ve galiba onların ailelerinde de susma anlaşması var. Anlaşma tek durumda bozuluyor: Gerçekten çok pis aşık olup lay lay lom değil, “hey biz birlikteyiz” ciddiyetine girildiğinde. O zaman anlatılıyor adamlar, o zaman söyleniyor “Hey tatile bilmem kim de geliyor” ya da “Biz birlikte yaşayacağız” diye. O zamana kadar eğlenebilirsin. Flörtlerin olabilir. Ki zaten olmalı, ama bu konuda konuşmasak çok daha iyi hepimiz için…
Bu yalnızca ailemin tercih ettiği bir şey değil. Galiba bu tercihi ilk yapan benim. Böyle daha rahatım. Öbür türlü kendimi izleniyor gibi hissediyorum ya da açıklama yapmak zorunda kalacağım korkusuyla paniğe kapılıyorum. Kendi hayatımı nasıl yaşayacağım konusunda açıklama yapmak zorunda olma fikri beni geriyor. Neden hayatımı ya da seçimlerimi savunmak zorunda kalayım ki? Sıradan genç bir insanım işte, herkesin yaşadığı şeyleri yaşayıp, düştüğü hatalara düşüyorum. Ama ailemi özel hayatımın dışında tutmaya çalışıyorum her daim. Böyle çok daha rahatım. Bunun için aramızdaki gizli anlaşmayı uyguluyoruz ve birlikte susuyoruz.