Advertisement

Yazar: Zeynep Türkmen (8)

Benim bir kardeşim var: Kardeşiniz büyüdükçe

Geçtiğimiz hafta yayımladığımız yazının ilk bölümünü okumak için tıklayınız. Kardeşiniz büyüdükçe ve hareketlendikçe, iş daha yorucu hale gelir. Bu sefer başınızda sadece kıskançlık yok, bir de onu idare etme işi başlıyor. Sizi bazen kızdırır, bazen üzer, çünkü hem anne ve babanızı hem de eşyalarınızı elinizden almaya çalışıyordur. Ortada bir sürü kalem varken o sadece elinizdekini almaya çalışır. Üzülmesin diye elinizdekini ona verir, siz başka kalem alırsınız, bu sefer o yine elinizdekine saldırır. Ama biliyorsunuz ki o aslında sizi sevdiği ve taklit etmek istediği için bunu yapıyorur. Ablam ne yapar, ne seçer ve ne alırsa doğrudur diye düşünür kardeşiniz. Yaptığınız...

Devamı…

Benim bir kardeşim var: Kardeşiniz doğuyor

Merhaba, Sizin kardeşiniz var mı? Varsa beni anlayacaksınızdır. Yoksa hiç sizin bir kardeşinizin olmasını düşündünüz mü? Elbette düşünmüşsünüzdür. Düşünmeyenlere de anlatalım. Aslında küçükken kardeşiniz olmasını istersiniz. Arkadaşlarınızın kardeşi vardır ama sizin olmadığı için üzülürsünüz. Onlara hava atmak için annenize ısrar edip size de bir kardeş yapmasını istersiniz. Evet, benim de kardeşim var, eskiden tek çocuktum; annem, babam ve ben. Ama arkadaşlarımdan kardeşi olanlar, bazen kardeşlerini okula getiriyorlar ya da bazen kardeşlerini anlatıyorlardı bize. Ben de insanın kardeşi olması nasıl bir duygu merak ettiğimden, onu evde sürekli benimle oynayacak bir arkadaş olacağını sandığımdan ve de arkadaşlarıma hava atmak için anneme...

Devamı…

Satrancım

Ceylan altı yaşındaydı. Abisi, ablasından sonra evin en küçük çocuğuydu. Abisi satrançta Türkiye birincisiydi, ablasının da satranç turnuvalarından kazandığı bir sürü madalyası vardı. Yani anlayacağınız ev tam bir satranç kulübü gibiydi. Ceylan onlar maç yaparken ya da satranç soruları çözerken izler ve oyunu anlamaya çalışırdı ama çok karışık gelirdi kurallar. Abisi ve ablasının oynarken ne kadar zevk aldığını görüyor, bu karışık şeyi nasıl seviyorlar anlamıyorum diye düşünüyordu. Bir gün abinin yanına giderek, “Abi, bu oyunu nasıl oynuyorsun, nasıl biliyorsun kuralları, çok karışık değil mi?” diye sordu. Abisi gülümseyerek, “İlk bakışta karışık gibi duruyor ama kuralları yavaş yavaş öğrenince aslında...

Devamı…

Dikkat! Tehlikeli Oyunlar

Selma ile Sarp altı yaşında ikiz kardeşlerdi. Birlikte oynamayı ve eğlenmeyi çok seviyorlardı. Çok da meraklıydılar ve her şeyi denemek isterlerdi. Anneleri onları defalarca uyarmasına rağmen annelerini dinlemez ve hep başlarına iş açarlardı. “Sarp, Selma, çocuklar biliyorsunuz babanız şehir dışına, kongreye gitti. Bu nedenle tüm ev işleri bana kaldı. Ben işleri hallederken siz uslu uslu oynayın. Aaa, bu arada sakın çekmecedeki bıçakları falan ellemeyin, tamam mı?” Ancak anneleri odadan çıkar çıkmaz iki kardeş birbirlerine bakıp gülümsediler ve aynı anda çekmeceye koştular. Orada bulunan bıçaklardan birer tane alıp oyun oynamaya başladılar. Birden Sarp anne diye ağlamaya başladı, çünkü elini fena...

Devamı…

Yalan makinesi

Aslı üçüncü sınıf öğrencisiydi. Çoğu çocuk gibi oyunu, çizgi film izlemeyi çok sever, ödev yapmaktan ve kitap okumaktan sıkılırdı. Eee tabii bu nedenle derslerinde de çok başarılı sayılmazdı. Ama bunlardan daha önemli olan bir şey vardı: Aslı çok yalan söylerdi. Bu nedenle arkadaşları ona güvenmez ve onunla oynamak istemezlerdi. Aslı’nın annesi ise kızının bu huyunu bilmiyordu. Kızının dediklerine hep inanıyordu. Aslı annesine, derslerde çok başarılı olduğunu, arkadaşlarının ve öğretmenlerinin de kendisini çok sevdiğini söylüyordu. Annesi de her seferinde ‘Aferin kızıma’ diyor ve Aslı’ya ödül olarak oyuncaklar alıyordu. “Aslı bugün sınavınız vardı nasıl geçti?” “Çok iyi anneciğim, hepsini yaptım. Sadece...

Devamı…

Kitap sevmeyenler kulübü

Kerem sekiz yaşında haylaz mı haylaz bir çocuktu. Hayatta en sevmediği şey de kitap okumaktı. Annesi ve babası bu duruma çok üzülüyor, ancak çare bulamıyordu. Cezalandırdılar olmadı, kızdılar olmadı, yalvardılar gene olmadı. Kitap sevmediği için dersleri de çok iyi değildi. Sınıf arkadaşı Efe de aynı Kerem gibi kitaplardan nefret ediyordu. Çok yakın arkadaş olan Kerem ve Efe, kitap okumanın zaman kaybı olduğunu ve kitap okumanın çok sıkıcı bir şey olduğunu düşünüyorlardı. En çok zevk aldıkları şey futbolcu kartları ve bilgisayar oyunlarıydı. Kerem ve Efe sadece kitap okumanın değil, kitap okuyanların da çok sıkıcı olduğuna inanıyordu. Kendi aralarında ‘’Kitap Sevmeyenler...

Devamı…

Büyüklere bir sitem mektubu

Sevgili büyüklerim, Bu sizlere bir sitem mektubu, Siz ormanlarımızı, doğamızı yok ettiniz ve hala yok etmeye devam ediyorsunuz. Sonra da derslerde, televizyonda, kitaplarda fidan dikelim, doğamızı koruyalım, ormanları tekrar kuralım, geri dönüşüm yapalım diye dersler veriyorsunuz bizlere. Onları tüketen sizsiniz ve yok ettiklerinizi tekrar oluşturmamız için bizden bir şeyler istiyorsunuz. Siz önce kendinize, bize bırakacağınız dünyaya yaptıklarınıza bakın. Zaten 2050 yılında dünyada verimli toprak sayısı yarıya düşecek. Artık ağaçlarımız, ormanlarımız kalmayacak. Bazen biz çocukların artık başka bir gezegen bulması gerek diye düşünüyorum ama oraya siz büyükleri almayacağız; çünkü siz orayı da kendi çıkarlarınız için yok edersiniz. Dünyamızda toprakları kaybede...

Devamı…

Kumbara

Mart ayının ilk günüydü, bahar yağmurları başlamış, doğa kış uykusundan uyanıyordu. Zeyno ile Kaan bir akşam okuldan eve dönerken Zeyno’nun gözü önlerinden geçtikleri müzik aletleri dükkânın vitrinine takıldı. Vitrinde Zeyno’nun neredeyse boyu uzunluğunda, ahşap parlak yüzeyi ve asil görünüşü ile bir çello adeta Zeyno’ya gülümsüyor ve onun kulağına bir şeyler fısıldıyordu. Zeyno büyülenmiş gibiydi ve birden kardeşinin sesi ile kendine geldi: “Abla hadi geç kalıyoruz ve yeterince ıslandık zaten yağmurda, çabuk ol!” O gece, Zeyno’nun aklından o çello bir türlü çıkmadı, ertesi gün okula gitmek için sabırsızlanıyordu çünkü okula giderken yine çellosunu görecek, belki çello yine kulağına bir şeyler...

Devamı…