Advertisement

Yazar: Ezgi Güven

Ve merak kediyle çocuğu buluşturur

Kediler hakkında her şeyi bilmemizin mümkün olduğunu düşünmüyorum. Canım kedim her mevsim huy değiştirerek beni şaşırtmaya devam ediyor çünkü. Fakat gene de, sırf hayatlarını kolaylaştırabilesiniz diye kediler, haklarında bazı şeyleri öğrenmenize izin verebilirler. İşte bu türden izin verilmiş bilgiler, yani kedilerin onlar hakkında bilmenizi isteyecekleri her şey bir kitapta toplandı. Kitabın adı “Kediler Hep Dört Ayak Üstüne mi Düşer?” (Hayykitap) Bir Dolap Kitap’tan tanıdığımız Banu Aksoy tasarladı, yazdı ve çizdi bu kitabı. Moli ve Olaf adını verdiği iki kafadar, Kedimiyo’nun rehberliğinde kedilerin dünyasında küçük bir gezintiye çıkıyorlar. Şakacı, rahat, hassas bir dil, bir o kadar güzel çizimler, bir yolunu bulup...

Devamı…

Bizi buluşturan iktidar

Aklıma bile gelmezdi Amin Maalouf’un sakıncalı bulunacağı. Dün, İstanbul Bahçelievler Necip Fazıl Kısakürek Lisesi’nden aklıevvel bir velinin öğrencilerine bu kitabı öneren bir öğretmen hakkında şikayette bulunduğunu öğrenince hatırlamak için dönüp baktım. Ne vardı ki bu kitapta?  1999 yılının 23 Şubat’ında almışım kitabı, ilk baskısını 1993’te yapmış. Demek ki hayli geç bir zamanda okumuşum. Kitabın konusunu anlatmayacağım… Selçuklu, İran, Hayyam, Sabbah ve Nizam-ül-Mülk anahtar kelimelerini vermem yeterli olur sanırım. Bu arada Maalouf’un Selçuklu’yu hele Türklerin ders kitaplarında anmakla birlikte hiç mi hiç bilmedikleri görkemli devlet adamı Nizam-ül-Mülk’ü bir hayli çalıştığı da anlaşılır kitaptan. Maalouf bayıldığım bir yazar olmamakla birlikte, dersini...

Devamı…

Kurtuluş'u kurtarmak

İstanbul’un en eski semtlerinden biri Kurtuluş, hakiki adıyla Tatavla… Bir zamanlar gayrimüslim ailelerin çoğunlukta olduğu, şimdi ise alabildiğine kozmopolitan bir yaşam alanı. Yerleşik, eski bir semt olmanın her türden avantajına sahip. Hemen her yerden göçmenleriyle tam bir dünya mahallesi… İnsanın yaşarken kendini tanıdığı, kendi olduğu yerlerden biri. Lakin… Bu lakin uzun yılların birikimi. Yaklaşık 10 yıldır küçük iki fasıla dışında hep bu civarda yaşadım. Önce yaşamaktan en çok haz aldığım Eşref Efendi, ardından Türkbeyi, sonra Feriköy ve şimdi de Kurtuluş son durak… Bunca zaman, günbegün Kurtuluş’un nasıl kalabalıklaştığını, sözüm ona zenginleştiğini, ama bir yandan da içinden çıkılmaz bir keşmekeşe...

Devamı…

Ayıptır, günahtır, McDonalds’tır

Tanıyanlar bilir her fırsatta büyük bir gurur ve hatta kibirle McDonalds hamburgerinin ve Coca Cola’nın tatlarını bilmediğimi söylerim. Sahiden bilmiyorum. İçine doğduğum aileyi sevme nedenlerimden de biridir bu. 15 yaşıma kadar köylerde büyüdüm. O zamanlar Coca Cola ayrıcalıktı, McDonalds da köylere servis yapmıyordu. Babam ayrıcalıklardan hoşlanmazdı. Bir ara bir patronum McDonalds için bir proje yapmamı istemişti de aramızda evlere şenlik bir sohbet geçmişti… Ben: Sanırım bu iş için uygun kişi değilim, başka bir arkadaş ilgilensin… Patron: Allah Allah neden? Ben: McDonalds’ın tadını bile bilmem… Patron: Nasıl yani? Ben: Vallahi, bilmiyorum, hiç yemedim. Patron: ??? Ben: 15 yaşıma kadar köylerde...

Devamı…

Rica edeceğim yoksulluğu da yasaklayın

Dün iki sansür haberi geldi. Her ikisi de dünya edebiyatının klasik iki romanına yönelikti. Biri John Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar’ı, diğeri ise Jose Mauro de Vasconcelos’un Şeker Portakalı adlı muhteşem anlatısı. Fareler ve İnsanlar, 1929 krizi sonrasında ABD’de yaşanan manzarayı iki çiftlik işçisinin gözünden anlatır. Bir yandan çiftlik çiftlik gezmekte, diğer yandan ölüm kalım meselesi haline gelecek bir dostluğu şekillendirmektedirler. Çocuk kitabı olarak tavsiye edilen ama aslında şu ara en çok da Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcut Bakanlar Kurulu üyelerinin okuması gereken Şeker Portakalı ise bir çocuğun yoksulluktan neler öğrenebileceğini anlatır. Fareler ve İnsanlar’ın İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü İnceleme ve...

Devamı…

Clémentine ve şimdiki zamanda çocuk olmak

Clémentine’i neden o kadar sevdiğimi hiçbir zaman bilemedim. Ama TRT’de gösterilirken bir kez bile kaçırmadım. Hafta geçip yeni bölüm yayınlansın derken büyüdüm bir dönem. Allah’tan o zamanlar henüz kimse cinsellik dışında çocukların ne seyredip ne seyretmeyeceği konusunda sürekli ukalalık edip durmuyordu. Bu son cümleyi Clémentine’i 1980‘lerde çocuk olan Türkiyelilerin halet-i ruhiyelerindeki bozuklukların sebebi olarak gösteren sözüm ona esprili eleştiriler yüzünden söylüyorum. Hemen söyleyeyim halet-i ruhiyemizdeki karanlık noktaların çok daha acımasız sebepleri vardı. Mesela, taşrada biz çocuklar jandarma gölgesinde büyüdük, evlerin aranıp kitapların bahçelerde yakıldığı günler gördük. Televizyon ebeveynlerimizin bizi avutabilmek için bulduğu tek yoldu. Ve emin olun 1980’ler Türkiye’sinde...

Devamı…

Cédric neden sevilir?

Şimdi hangi kanalda oynuyor bilmiyorum. Ama bütün bölümlerini defalarca seyrettim. O kadar seviyorum, o kadar seviyorum ki halen, ne zaman canım biraz sıkılsa Cédric izliyorum. Buldukça çizgi romanlarını edinip biriktiriyorum, kimi sayılarını baş ucumda bulunduruyorum. Cédric çocukluğumun değilse bile ilk gençliğimin keşfi, umut iksiri gibi. Evvela hatırlayalım, kimdi Cédric? Raoul Cauvin tarafından yazıldı, Laudec Laudec tarafından çizildi. 1989‘dan bu yana Fransızca’da 23 albüm yayınlandı. 8 yaşında, hiç büyümeyen bir oğlan çocuğu (aslında bir yaş büyümek zorunda kaldı) Cédric. Hayat onun için çok zor. Dersler kötü. Anne, baba ve büyükbabadan mürekkep bir ailede yaşıyor. En iyi arkadaşı Christian sürekli parlak...

Devamı…

Ne yediğinizi biliyor musunuz?

Büyük bir şehirde yaşıyor, kocaman bir süper ya da hiper marketten alış veriş ediyor, gıdalarınızı ambalajlarına göre seçiyorsanız bu röportajı okumayın. Çünkü canınız sıkılacak. Yediklerinizin, aslında yediğinizi düşündüğünüz şeyler olmadığını söyleyen, tükettiğiniz her endüstriyel gıda ürünüyle dünyayı yani ortak yaşam alanımızı yok ettiğinizi hatırlatan bir aktivistle yapıldı bu röportaj çünkü. GDO’ya (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalara) Hayır Platformu’ndan Mebruke Bayram, yazdığı kitaba Gıdalar, Ambalajlar, Silahlar ve Açlar adını verdi. Yan yana gelmesi birkaç on yıl önce hepimize saçma gelecek bu kelimeler bugünlerde dilimizden düşmeyen emlak krizinden çok daha büyük bir krize işaret ediyor; ekolojik krize. Bayram kitapta, sıradan tüketicinin parlak, “sağlıklı”,...

Devamı…

Amy Winehouse'un babası olmak…

Amy Winehouse öldükten hemen sonra tanıdık babası Mitch Winehouse’u. Pek çoğumuz, bir “bela çocuk” olarak tanımıştık Amy’yi ve kaçınılmaz olarak onun yaşadığı her şeyde ailesinden izler arıyorduk. Baba bu şüphelerin bir kısmını üzerinde taşıdı ve taşımaya da devam edecek. Ama hiçbir şey onun Amy’nin babası olduğu gerçeğini de değiştirmeyecek… Guardian’dan Alexis Petridis’in yaptığı röportajdan özetleyerek aktarıyor ve Amy’nin babası olmak nasıl bir şeymiş Mitch Winehouse’dan öğreniyoruz… Amy’nin babası bir taksi şoförüydü. Kızı ünlü olduktan sonra da işini yapmaya çalıştı bir süre. Ancak bu pek de mümkün değildi. Kızının hayatı, onunkinin önüne geçmişti. O dönem bir müddet boyunca bir terapistin...

Devamı…

Benim miyop-astigmat babam

Kiremit rengi çerçevesi oldu hep gözlüklerinin. Zor görür ama çok okurdu. Siyah küçücük gözleri iyice görünmezleşirdi renkli camların ardında… Bir şey oldu sonra… Gözlükleri ve okumayı bıraktı. Yok hayır ölmedi, şükür hâlâ hayatta. Birbirimizi senede bir kez yarım saatliğine görüyoruz. Onun değil benim tercihim. Önce o benden vazgeçti, sonra ben ondan. Şimdi o beni geri istiyor, ben de onu. Ama hayır, şimdiki haliyle değil, bir zamanlar onu tanıdığım haliyle istiyorum. O benden o halini sakladıkça, şimdiki zamanımı ondan sakınıyorum… Neler neler oldu biz birlikte büyürken. Doğduğumda henüz liseye gidiyormuş ama yaşı büyükmüş. Çünkü ilkokuldan sonra dört yıl boşluğu var....

Devamı…