Merhaba, ben bir elmayım. Bir çiftlikte yetiştim. Günlerden bir gün arkadaşlarımla sohbet ederken uzun boylu, iri bir adam gelip beni dalımdan koparttı ve diğerleri ile beraber beni sepete doldurdu. Sonra market adı verilen bir yere götürüp bizi raflara dizdi. Aradan yaklaşık bir saat geçti; anne ve babasının elini tutmuş bir çocuk geldi ve bizi işaret ederek ‘anne, anne lütfen elma alalım’ dedi. Hemen ardından büyük elli bir adam bizi poşete doldurdu. Ve böylece marketten ayrıldık.

Bir eve geldik, adam bizi tabağa koydu. Zarif elli bir kadın bizi yıkadı. Ama doğrusunu söylemek gerekirse bizde de iyi kir varmış. Bıçağı eline alıp kardeşimi yemeye başladı. Çok korktum. Hemen amcama bu kadının ne yapmaya çalıştığını sordum. Amcam ”bizi yemek için aldılar ve şimdi de yiyorlar.” dedi.

İçimden  düşündüm, kardeşimi o kadın yemişti. O kadının midesine girip kardeşimi bulmalıydım. Bu yüzden hemen öne atladım. Beni yedi, güzelce çiğnedi, biraz ıslattı ve yutuverdi.

Yemek borusuna gitmeden önce bir amca ile karşılaştım. Adı yutaktı. Onun görevi, solunum borusunu kapatmakmış. Yemek borusuna gitmeden önce korktum, ne de olsa karanlık bir tüneldi. Ama kardeşimi düşündüğüm her an cesaretimi topluyordum. Korkmadım ve atladım.

Hızlı, aynı zamanda eğlenceli bir tüneldi. Hop diye bir ses işittim. Değişik bir yerde, yani midedeydim. Kardeşimi bulabilirim diye düşündüm.

Görevliye sordum: ”Birkaç saat önce yenen yiyecekler nerede acaba?”

Görevli eliyle işaret ederek, ”Şu bölüme bakabilirsiniz” dedi.

Gösterdiği yere gittim. Ancak orada bir kapı vardı. Tüm yiyecekler oradan geçiyorlardı. Ben de geçtim. Ne yazık ki bir kapı daha vardı. Ama oradan henüz kimse geçmiyordu.

Uzun bir süre kardeşimi aradım. Ve muz püresinin arkasına saklanmış kardeşimi buldum. Sarıldım ama ikimiz de yapış yapıştık. Arkamıza döndüğümüzde bir sürü yiyeceğin bize doğru geldiğini gördük.

Kaçalım derken yiyeceklerle birlikte oradan çıktık ve kendimizi tekrar dünyada bulduk. Ama artık bir elma değildik!