“En iyi şartlarda bile çocuk, varolan bir gerçeklik olarak değil, geliştirilmesi gereken potansiyel olarak görülüyor” – Françoise Dolto

Çoğu anne çocuğunun yemek, uyku, tuvalet ya da davranış problemleri yaşadığından şikayet ediyor. Herhalde o kadar çok problemli çocuk var ki, tüm bu konularla ilgili çok sayıda kitap ve yayın var. Hepsi de belirli bir problemi ‘çözmeyi’, ‘üstesinden gelmeyi’ ve ‘halletmeyi’ vadediyor.

Yeni anne olduğum dönemlerde bu tür anneleri dinler, “Ah acaba ben neler yaşayacağım?” diye hayıflanırdım.

Sonra zamanla anlamaya başladım ki, aslında ortada bu kadar çok problemli çocuk yok. Aksine, çocuğunu bir birey olarak kabul edemeyen, onun varoluşuna saygı gösteremeyen, hatta bundan da öte onu mükemmel işlemesi gereken bir makine olarak gören anneler var.

Fransız psikanalist Françoise Dolto bu bakış açısını çok güzel anlatıyor:

“Çocuk işleyebilmesi için titizlikle bakılması gereken biyolojik bir makine olarak görülür. Korkuların kaynağı çocuğun zayıflığıdır. Beslenmesi, uyku saatleri, tuvalet seansları düzenli olan, böylece sürekli geliştirildiğine inanılan bu tüp çocuk, çıkarttığı seslerin makine gürültüsü olarak algılandığı işlevsel bir alettir. Çalışmayan bir şeyi nasıl onarmalı? Bu küçük harika şey, istidadı ve kaderi ebeveynlerini hoşnut etmek olan bir nesne, oyuncak bir bebektir.”

Çocukların uykuyla ve beslenmeyle ilişkisi yetişkinlere benzemiyor, bu yüzden onları kendimize benzetmeye çalışmak hem çok bencilce, hem de onlara zarar veriyor. Buradaki anahtar, bize benzemeyen düzenleri ve rutinleri problemli gibi algılamamak ve çocuğun kendi temposuyla ilerlemesine izin vermek. Ayrıca problem çözmek adına çocuğumuza taktikler, stratejiler uygularken şu soruyu da kendimize sık sık sormamız gerekiyor: “Benim çocuğuma yaptığımı biri bana yapsa, ona karşı neler hissederdim?”

Çocuklar, biz yetişkinlere benzemeseler de dinlenecek kadar uyumayı, kendilerini gün boyu enerjik tutacak kadar yemek yemeyi bilirler. Tuvalet yapmayı da eninde sonunda öğrenirler. Acele etmemek, sakin ve sabırlı olmak lazım.

Bir insana ‘problemli’ teşhisi koyulmasının ya da bazı davranışların ‘problem’ olarak görülmesinin de çok kolay olmaması gerektiğini düşünüyorum. Hele hele söz konusu bir çocuk olduğunda bu konuda çok daha dikkatli olunmalı. Çocukluğunu unutan biz yetişkinler için çocukların davranışları, sürekli müdahale gerektiren ve düzeltilmesi gereken yanlışlar olarak görülüyor. “Çocuktan hep sakınılır. Enerjisini dışavurumu kötüdür, rahatsız edici ve zamansızdır. Çocuk yaramaz, bir tiran, bir kırıp dökendir, asla yeteri kadar uslu değildir” diyen Dolto şöyle devam ediyor: “En iyi şartlarda bile çocuk varolan bir gerçeklik olarak değil, geliştirilmesi gereken potansiyel olarak görülüyor.”

Françoise Dolto’nun bu sözü beni o kadar derinden etkiledi ki, çocukluğumun üzerinden yıllar geçtikten sonra yoga yapmaya başladığımda “Yoga insanın kendini geliştirmesiyle değil, kendini kabul etmesiyle ilgilidir” sözünün özünü anladığımda nasıl hıçkırıklara boğulduğum aklıma geldi.

Herkes gibi şartlanmalarla büyütülmüş birisi olarak, sürekli doğama müdahale edilmiş, hep daha iyiye, daha ileriye doğru gelişmeye şartlanmıştım. Ama bir türlü olmuyordu. Olmadıkça daha da kötü hissediyordum. Kendim olmak niye bu kadar kötü hissettiriyordu ki?

Neyse ki sonunda yogayla tanıştım ve anladım ki hayattaki en derin mutluluk ve rahatlama insanın kendini olduğu gibi kabul etmesinde yatıyor.

Bir insanın kendini tanıma ve olduğu gibi kabul etme özelliğinin oluşmasının, ta bebekliğine, uyku ve beslenme saatlerini ve miktarını kendi istediği gibi düzenleme özgürlüğüne sahip olup olamadığı sorusuna kadar geri gittiğini düşünüyorum. Bu yüzden 2 yaşındaki oğluma bakarken, onu her gün ve her an, yeniden ve yeniden olduğu gibi kabul etmeye çalışıyorum.

Kendisini tehlikeye atmadığı, çok sağlıksız yiyeceklere bulaşmadığı ve çevresine aşırı rahatsızlık vermediği sürece doğasına dokunmamaya, kendi ritmine müdahale etmemeye, kendisiyle ve dünyayla ilişkisine karışmamaya çalışıyorum.

Şartlanmalara ve müdahalelere alışmış bir insan olarak çok zorlansam da, bir anne olarak en önemli sorumluluklarımdan birinin bu olduğuna gönülden inanıyorum.