Yaşlı nüfusun özellikle sağlık hizmetlerine olan talebi azalmayıp artacağından ülkeler yarın yaşayacakları ekonomik ve sosyal sıkıntılar için gereken önlemleri bugünden almak durumunda.
“Bir Japon toplumu geliştirmek zorundayız”… Yaşlıların ikigai, ‘yaşamaya değer hayat’ ile “Narayama Türküsü” filminin geçtiği ülkenin, Japonya’nın başbakan yardımcısı ve Maliye Bakanı Taro Aso; nüfus küçülüp yaşam beklentisi büyürken demografik krizle nasıl mücadele edileceğine ilişkin tartışma sırasında buyurmuş:
“Ülkede yaşlıların tıbbi bakımı için harcanan paralar devlete yük. Sayılı günü kalan kişilerin hayatlarının uzatılmasının bedelini Japonya hükümeti ödüyor. Yaşlılar, yaşamaya zorlanmamalı. Vergi mükelleflerinin yükünü hafifletmek için yaşlılar ölmekte acele etmeli. Devlete yük olmaktan nefret ettiğin ve keşke ölmek istediğin zaman yaşamaya zorlanmasan… Ölmek istediğinde yaşamaya zorlanıyorsan Allah muhafaza! Bütün harcamaların hükümet tarafından yapıldığını düşündüğünde rahat uyuyamazsın!”
Dünyanın en yaşlı nüfusuna en yüksek medyan yaşı (44,7 yıl) olan nüfusa sahip ve 60 (+) yaş nüfusu en yüksek (%30,1) ülkesi olan Japonya’da yaklaşık 135 milyon kişi yaşıyor ve her dört kişiden biri 65 (+) yaşta. Sadece bireyleri değil toplumu da yaşlanan Japonya’nın, yaşlı vatandaşlarını ölmek için acele davranmaya davet eden bakanın kendisi de yaşlı, 72 yaşında.
Dünya demografik yapısında genç nüfusun aleyhine, yaşlı nüfusun lehine yaşanan değişim son yıllarda özellikle Asya ve Avrupa’daki gelişmiş ülkelerde “kriz” olarak niteleniyor. Birleşmiş Milletler’in 2050 yılı projeksiyon verileri ise bu demografik “kriz”in dünya üzerindeki her ülkeyi etkileyeceğinin erken değil geç habercisi.
İnsan yaşamının son evresinde her türlü sağlık ve bakım hizmeti, hayatın diğer evrelerine görece daha da önemli. Ortalama yaşam süresinin artışına paralel sağlık ve bakım giderleri de arttığından devletler; yaşlıları sosyal ve ekonomik anlamda “yük” olarak görüyor artık. Bütün dünyaya hakim yaşlı ayrımcılığının etkisiyle yaşlılara verilen sağlık hizmetleriyle sosyal hizmetlerin maliyeti bazen Japon bakan gibi fazlasıyla dobra, çoğu kez de Avrupa ülkelerinin yetkilileri gibi utangaç bir dille ifade edilmekte.
“Sağlıklı yaşlanma”, “yaşam kalitesini yükseltme”, “toplumsal sağlığın arttırılması”, “çok yönlü sağlığın iyileştirilmesi” gibi kavramlara yer verilen ve son 30 yılda geliştirilen yaşlanmaya ilişkin uluslar arası belgelerde “artan ihtiyaca uygun toplumsal politikaların geliştirilmesini gerektiği”ne özel vurgu yapılmakta, ülkelere de bu hususta görev verilmekte.
Ülkemizin demografik yapısındaki yaşlılar lehine olan artış, yaşlılara götürülen hizmetlerin çeşitliğinin ve kalitesinin artışıyla paralel olmadığı kesin. Üstelik Türkiye’nin yaşlanma ve yaşlılık konusunda aldığı önlemler, geliştirdiği hizmetler ve deneyimlediği uygulamalar nedeniyle örnek alabileceği pek çok ülke söz konusu. Dahası bu gün o ülkelerin yaşadığı darboğazları yakındır ülke olarak yaşamamız.
Hal böyleyken yaşlılık olgusunu ve sorunlarını görmezden gelme ya da yoksama, giderek artan yaşlı nüfusa yönelik politikaların gelişmesini ve hayata geçirilmesini geciktirerek konunun zaten yüksek olan ekonomik ve toplumsal maliyetini kat be kat arttıracaktır. Yaşlı nüfusun özellikle sağlık hizmetlerine olan talebi azalmayıp artacağından ülkeler yarın yaşayacakları ekonomik ve sosyal sıkıntılar için gereken önlemleri bugünden almak durumunda.
Yazıya “Narayama Türküsü filminin geçtiği ülke” diye başlamıştık. Yoksulluk ve yoksunluk kuralları ile vicdan duygusunun çarpıştığı bir dağ köyünde, 70 yaşındaki insanların Narayama Dağına götürülerek ölüme terkedilişinin öyküsünü anlatıyordu film.
Filmde 69 yaşındaki ve henüz dişleri bile dökülmemiş büyükannesinin Narayama’ya gideceğine, yerine de hamile kız arkadaşının geleceğine sevinen torun Kesakichi Japonya’daki -belki de dünyadaki- üretkenlikten uzaklaşmış bir neslin yerine üretken olanların yaşamasına cevaz verilmesi gerektiğini söyleyenlerin temsilcisi. Kesakichi’nin müstakbel karısının eve geldiği gün, torununun bitmeyen imalarına cevaben ön dişlerini taşla kırarak “Her şeye rağmen yaşamak istiyorum” mesajı veren -nihayetinde sonuç değişmiyorsa da- büyükanne Orin’de dünya yüzeyindeki yaşlıların temsilcisi adeta. Oğul Tatsuhei ise gönlü çok elvermese de karlı bir kış günü annesini Narayama’ya bırakıp geri döndüğünde eşi onu avutur: “O yaşa geldiğimizde bizim de gideceğimiz yer orası.”
Akranlarının yaşamak yerine ölüme zorlanması gerektiğini söyleyen 72 yaşındaki Japon Maliye Bakanı Taro Aso’nun; ileride devlete yük olmamak için kendi isteğiyle Narayama Dağına gider mi gitmez mi bilemiyorum. Artan yaşam süresi ve artan yaşlı nüfusun sorunlarıyla birçok ülkeye nazaran daha erken tanışan -ve belki de bunun paniğini yaşayan- Japonya’nın bir etkili ve yetkilisi olarak yaşlanmanın salt tıbbi ekonomik boyutuna değil; toplumsal ve sair diğer yönlerine de odaklanmasında yarar var. Zira yaşamaya değer bir hayat herkesin hakkı; Japon ya da Türkiyeli fark etmeksizin. (ŞD/HK)
* Şadiye Dönümcü. sosyal hizmet uzmanı.
Kaynak: Bianet