20 Kasım Dünya Çocuk Hakları günü. Çocuk hakları, uluslararası sözleşmelerle korunan, insan haklarının içinde yer alan evrensel bir kavramdır. Toplumun bir parçası olan, bir ülkenin yurttaşı olan çocuk, yaşama, büyüme, eğitilme, eğlenme, saygı görme haklarına sahip olmalıdır.
Kültürel farklılıklar nedeniyle uluslararası normları uygulamakta zorlansak, tanımlamaları içselleştiremesek de farkında olmamız gereken çok önemli eksiklerimiz, hatalarımız ve geri dönüşü olmayan verdiğimiz zararlar var çocuktan bahsederken. Medyada yapılan çocuk odaklı haberler hak ihlalleri ve etik ihlaller ile dolu. Bunun en önemli nedeni kültürel yapı.
Kadınların birey olarak, yurttaş olarak ikinci sınıf olarak kabul edildiği bu ülkede çocuk henüz herhangi bir yer dahi bulabilmiş değil kendisine. Elinin hamuru ile erkek işine karışılmasını istemeyen yapıya mahkum olmuş kadın, çocuklarını da bu zihniyet ile yetiştirerek bu yapının temellerini sağlamlaştırmakta, bu noktada da en büyük yardımcı tabii ki medya.
Erkek egemen toplumda medya, erkek egemen söylemi yeniden inşa ederken aslında var olan yapıyı da giderek pekiştiriyor. Böylelikle maalesef o uluslararası normlar pek de bizde işe yaramıyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1989 yılında benimsenen 1990 yılında Türkiye’nin de imzalayarak dahil olduğu sözleşme dört temel ilkeyi benimsiyor. Ayrım gözetmeme, çocuğun yüksek yararı, yaşama ve gelişme hakkı ve katılım hakkı. Türkiye gerçeğinde ise, çocuk ölümleri, nüfusa kaydedilmemiş çocuk, erken yaşta evlendirilen çocuk ve çocuk işçiler yer alıyor.
Türkiye’nin dışlanan kesimi çocuk ve kadın. Ataerkil yapı içerisinde yer bulmaya çalışan kadın, daha fazla tartışma konusu olan ve farkında olduğumuz bir mesele iken, çocuk biraz daha geri planda kalmaya devam ediyor. Peki, toplumun nüfus bakımından önemli bir bölümünü oluşturan kadın ve çocuklar medyada temsil edilmiyorsa, medya kimin için var?
Toplumsal işleyişin devamı ve medyanın topluma yönelik işlevlerini yerine getirebilmesi için medya herkes için var olmalıdır. Toplumun tümü medya tarafından ayrım gözetmeksinizin temsil edilmeli ve bilgilendirilmelidir. Dördüncü güç olmalıdır medya. Dünyada anayasalarla güvence altına alınan basın özgürlüğü, etik kodlarla sınırlandırılırken, yapılan ihlallere kesilecek cezalar siyasal iktidarlar tarafından belirlenirken, medyanın işlevlerinin idealdeki gibi olması bir beklentinin ötesine geçemiyor maalesef.
Burada da hayaller devreye giriyor işte. Çocuk haklarından bahsetmek, yukarıda çizdiğim çerçeve içerisine pek de oturmuyor gibi. Medya çocuktan bahsederken hoyratça davranıyor. Çocuk medyaya malzeme olurken, kişilik hakları zedeleniyor, kimliği teşhir ediliyor, korunma hakkı ihlal ediliyor ve hatta yargısız infaz bile edilebiliyor. Mağdur ya da sanık her ne durumda olursa olsun çocuk söz konusu olduğunda haklarını korumak önceliği yerini haberden gürültü koparmak isteğine kurban ediliyor. Medya terörü ile küçücük yüreklerin idam edilişine tanık oluyoruz her geçen gün. Şiddete, cinsel istismara, çocuk işçi olarak çalıştırılmaya, erken yaşta evlendirilmeye maruz kalmış çocukları haber yapan medya, bunların nedenlerini araştırmadığı gibi toplumda bu konuda duyarlılık yaratmayı seçmek yerine olayları dramatize ederek izlettirmeyi amaçlayıp olayları normalleştirmeyi seçiyor.
Ne yapılmalı?
Medyanın işlediği çocuk hakları ihlalleri içeren suçlar yasal yaptırımlarla karşılaşmalı.
Reklam verenler bu suçlara ortak olmamalı.
Medya kuruluşları etik kodlarında çocuk konusunu incelikli bir biçimde yeniden düzenlemeli.
Çocuk hakları eğitimleri verilmeli. Türkiye’nin her yerinde çocuk hakkını bilmeli.
Dünya Çocuk Hakları Günü Kutlu Olsun!
***
Not: Çocuklarda ve çocuklarla beraber çalışan yetişkinlerde çocuk haklarına ilişkin farkındalığı artırmak amacıyla kurulan İstanbul Bilgi Üniversite Çocuk Çalışmaları Birimi’nin, “Çocuk Hakları Sözleşmesi” için hazırladığı animasyonu izlemenizi ve izlettirmenizi öneririm.