Sol yanağından boynuna doğru süzülen birkaç damla ılık sütü, elimle silip seni kaşıntıdan kurtarıyorum. Ağzının doygunluk hareketleri hiç değişmedi. Uzun uzun şapırdayıp, yalanıp belli ki keyfine varıyorsun. Yakında büyük bir sınavdan geçeceğimiz aklıma düşüyor. Ayrı geçecek olan on gün, müebbet etkisi yaratıyor. Vuslatta kaldığımız yerden devam edebilecek miyiz?

Sen henüz doğmamıştın. Babanla ikimiz düşünüp durduk günlerce. Kuzeyde bir yerlerde zeytin mi ekmeli, güneyde bir yerlerde tatil köyü mü işletmeli yoksa sınırlar dışında bir yerlerde sıla hasreti mi çekmeli? Hiç bilemedik. Sensiz son günlerimiz, sana aydınlık günler yaratma çabasıyla geçti. Sonunda kurduğumuz hiçbir hayalin içinde olmadığımızı farkettik. Ve gitmek fikri böylece geçiverdi. Neden?… Dans Buluşma bizim bebeğimiz değil miydi? Bebek, vazgeçilebilir birşey miydi? Evet seni birkaç saatliğine birilerine, en çok da babana ve anneannene emanet etmek bana biraz nefes aldırıyor. İnsan olduğumu hatırlayıp duş falan alıyorum ya da yoga yapıp uyuşmuş bedenimi canlandırmaya çalışıyorum. Kuş sesini duyabilir oluyorum. Ya da yemek yapmakla uğraşmayıp okuyabilir oluyorum. Ama hepsi bu.

Vazgeçtik ya, istedim ki, dans eden ayaklarımın arasında büyüyesin. İstedim ki müzik sesi eksik olmasın kulacığından. İstedim ki baban annen hep yanında olsun, işleri olsa da sen hep o işin bir parçası olasın. Şimdi dans buluşmadaki bir dersi gözünü kırpmadan ilgiyle izleyebiliyorsun. Salondan gelen birbirinden güzel müziklerle deliksiz uyuyabiliyorsun. Etrafında kızlar varsa naz niyaz çekip sonsuz gülümsüyorsun, erkeklerle tur atmaya istiklal’e ya da kule meydanına çıkabiliyorsun. Mutlu görünüyorsun. Para pul her zaman sorundu ve hala da sorun. Anladık ki çok paramız olduğunda sana çok iyi bir hayat vermiş sayılmayacağız. Üçümüz beraber tercih ettiğimiz, bedel ödeyip sevdiğimiz bir hayatı yaşıyorsak günlerimiz aydınlık olacak. Sonuçta dans buluşma hala ayakta. Üstelik sadece prova ve atölye salonu olarak değil. Her cumartesi sahne olan haliyle dimdik ayakta. Son zamanlarda en sevdiğin şey ya, ayağa kalkmak. Bir yerlere tutunmak ve tek başına kalkmaya çalışmak. Bunun ne demek olduğunu şu an en iyi sen anlarsın.

Bu Cumartesi üçüncü gösteri olacak. Prömiyerini senin varolmanı sağlayarak kutladığımız Nigar’ı oynuyoruz. Her Cumartesi değişip olgunlaşıyor Nigar. Ne zamandan beri bu kadar sık sahneye çıkmamıştım. Sahnede olmanın beni ne kadar yenilediğini ve anlamlı bir hale getirdiğini unutmuşum. Evim derdim sahne için, şimdi gerçekten evim olan bir yerde seyredenime bakıyorum. Yani kendime. Ah oğlum sen bana neler yaptın?

Katıldığımız bir panelde, benim sahne yok ki deyişimin ardından moderatörün şakası ‘’sana şu mavi sahnelerden birini verelim’’ olunca, aklım tutuştu. Ve böylelikle, ilk bakışta tuvalet sandığım ve her daim kapalı olan İstiklal Caddesindeki mavi sahnelerde birşeyler yapmak korkusu, Cumartesi gösterilerini doğurdu. Kaç zamandır dileğim oydu ki, yaptığımız bir işi en az 30 kez sergileyelim. Çünkü binbir emek ile ürettiğin iş, birkaç gösterimden sonra çöpe dönüşünce en çok yastığınla dertleşiyorsun. Yeni bir şeye başlamak içinse cesaretin olmuyor çoğu zaman. Şimdi özgürleştiğimi düşünüyorum. Beni benden başka engelleyecek hiçbir şey yok. Evinden hiç çıkamadan yaşayan Nigar, şimdi ev ev dolaşıyor. Seyredenlerin umutlandırıcı sözleri ya da yanaklarından süzülen birkaç damla yaş, sonsuz bir mutluluk veriyor. Söz diyorum, ağladığını gördüklerime ‘’Söz daha eğlenceli işler yapmaya çalışacağım’’. ‘’Yok yapma!…’’ diyorlar. Ümit Besen orgunun başında cıstık cıstık şarkı söylüyor; ‘’Hayatın draması varsaa, rondonun kremasııı var….’’ Dramı seviyorum. Karşılaştığım kişilerin kalplerine dokunabilmeyi seviyorum. Hikaye anlatmayı seviyorum. Daha iyi bir insan olma çabasını seviyorum. Aklı ve vicdanı diri tutma çabasını seviyorum.

Birkaç aya kalmaz yürümeye başlayacaksın. Babanla senin için sandaletler beğenip, hayaller kuruyoruz. Evin her tarafına yayılmış anılarımızı, kitaplarımızı, köşelerimizi ve prizlerimizi gözden geçiriyoruz. Elbette düşeceksin ve elbette tehlikeli anlarımız olacak. Canın yanacak ve ağlayıp yardım isteyeceksin. Seni kalbimin üzerine yerleştireceğim. Bir zamanlar olduğu gibi yine birlikte atacak kalplerimiz. Başındaki teri, gözündeki yaşı alacağım avuçlarımla. Geçti diyeceğim ‘’geçti, ben yanındayım…’’ iç çekişlerin küçük mavi balık gözlerinle, bakmalara ve anlama çabalarına dönüşecek. Sütümle besleyeceğim ardından. İkimiz de, o en çok rahatlatan ve en yakın olduğumuz eşsiz anda kurtulacağız….