Evet, biliyorum, televizyon ve bilgisayar gibi iki boyutlu şeyler çocuklarımızın tazecik görüntü algısını bozuyor. Ayrıca merakla dolu, hareket etmeye, etrafı karıştırmaya, dünyayı tanımaya can atan çocukları bir şeyin karşısında böyle boş boş oturması onlara çok büyük haksızlık. En güzeli, çocuktan uslu ve sessiz durmasını beklemeyelim, onun hızına ayak uyduralım, yuvarlanıp gidelim beraber. Ama öyle olmuyor işte. Her zaman her şeye yetişemiyorsun. Yemek yapabilmek veya kırılan camları süpürmek için çocuğu “iptal” etmek gerekiyor bazen.
Kendi kendine bir köşede oynayarak da sana zaman tanıyabiliyor çocuk; ama birden çok çocuğu olanlar için sessizlik daha bir önemli. Cemo’yu uyuturken veya emzirirken Ali bir şeyler söylediğinde kendi kendine oynarken de olsa ses çıkarırsa, özellikle de konuşursa Cemo hemen o tarafa dönüyor. Başka gürültüler, büyüklerin sesi falan hadi bir derece ama özellikle Aliş’in heyecanlı sesini duyunca Cemo hemen memeyi bırakıyor, bir daha da almıyor.
Evde çocuklarla yalnız olduğu bazı günlerde Aliş’in önüne bilgisayarı açıyorum, evet. Ben Cemo’yla uğraşırken sıkılmamasını, gürültü yapıp Cemo’nun uykusunu dağıtmamasını, ayrıca sandalyeye tırmanıp masanın üstünden zeytinyağıyla dolu zeytin tabağını yere dökmek gibi fikirlere kapılmamasını sağlıyor (tabii ki kahvaltı sofrası orada kalmış olmamalı, ama yapılacak bir ton şey arasında koştururken hepsini beceremiyorum).
Bahanelerin ardından tesellilere devam edeyim. Çocuğun bilgisayar seyretmesi televizyon seyretmesinden iyidir. Televizyonda ne göreceğini seçemiyoruz ve en masum çizgi filmde bile o hayvancağızların başına sürekli kötü bir şeyler geliyor. Biz büyükler acaba neden çocukların bir ayının attan düşmesini, sonra atın ardında sürüklenmesini seyretmeyi eğlenceli bulacağını düşünmüşüz? Sylvester Tweety’yi yakalamasın, ama onu yakalamaya çalışırken kedinin kuyruğunun kapana kısılıp bütün tüylerinin yolunmasının ya da üstüne ütü düşmesinin nesi komik? Normalde canını çok acıtacak bir sürü şey yaşayan çizgi film karakterleri hiçbir şey olmamış gibi devam ediyorlar koşuşmaya. Halbuki biz çocuklara, başkalarının canını acıtmamayı, arkadaşlarına vurursa canlarını acıtabileceğini öğretmeye çalışıyoruz.
Bilgisayarda youtube’dan indirip çocuğa seyrettirebileceğimiz zararsız, eğlenceli şeyler açıyoruz. Büyüyünce nasıl olur bilmiyorum; ama şu anda kontrol bizde (internete sürekli bağlı değiliz ancak bizim indirdiğimiz şeylere bakabiliyor bilgisayarda). Favorimiz farklı dillerde ninniler üstüne Rusların yaptığı çizgi filmler. İyi müzisyenlerin çalıp söylediği ninniler, çocukların rahatlıkla takip edip anlayabileceği bir hızda gelişen, güzel resimlerle ifade edilmiş hikâyeler eşliğinde akıyor. Konular da hep hayatın temel konuları: Mesela, Uzunçorap’ın da Beş Dünyalı Ninni’de yer verdiği, Hasmik Harutyunyan’ın söylediği Ermenice ninnide hamur yoğurup ekmek yapan, Yidce olanda (Doğu Avrupa Yahudilerinin dili) örgü ören anneler ve değişen mevsimler, Ukraynaca ninnide soğuk ve uyumak var. Türkçe’den de dandini’nin çizgi filmini yapmışlar, anne lahanalarla dolu bostandan danaları kovalıyor. (Youtube’a “kolybeln” yazınca hepsi çıkacak karşınıza. Bulgarca ninniyi ben korkutucu buldum. Chukchy’deki çocuk ağlayınca benimki de ağladı, onları seyrettirmiyorum.) Bunların dışında Ali elbette “çöp kamyonu” seyretmek istiyor bilgisayarda. İnternetteki çöp kamyonlu videoların milyonlarca kez izlenmesinin nedeni bu küçük oğlanlar sayesinde olsa gerek!
Demin teselli dediğime bakmayın. Çocuğun bilgisayar seyretmesi o kadar kötü gelmiyor aslında. Televizyon, bilgisayar, telefon çocuğun hayatının ana ekseni olmasın ama artık bunların hayatın parçası olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Biraz görünce devamını istiyor çocuk, merak ediyor bu ilginç şeyleri. Bir arkadaşımın evine çocuğuna asla televizyon göstermeyen bir aile gelmiş, evdeki televizyon daha onlar gelmeden kapatılmış, iki yaşındaki velet o siyah şeyin ne olduğunu hiç anlamasın diye. Fakat bir süre sonra büyüklerden biri yanlışlıkla kumandanın üstüne oturunca televizyon açılıvermiş! Ufaklık bu müthiş şey karşısında büyük bir heyecana kapılmış, ekrana resmen yapışmış. Böyle olacağına, ara sıra açılabilen önemsiz bir şey olsun televizyon. Televizyonlu bilgisayarlı hayatımız çocuğumuz var diye o kadar da kısıtlanmasın, o yapaylığın da sakıncaları da var ama en önemlisi sürekli sırlar ve yasaklar hatta yalanlarla, çocuklarla aramızdaki samimiyetin bozulması.