Son zamanlarda şunun farkına vardım, “Amanıın 2 ay kaldı!”, “Ay bitmiyor, ay sıkıldım” derken sona yaklaşmışız meğerse.
Bir de bu sefer sancıyı bekleyeceğimiz için de gerilimim artıyor. Bu yüzden azıcık telaşlanıyorum ara ara.
Bir de zaten büyüyen göbek yüzünden daral daral dolaşıyorum. Biraz fazla yesem neremden nefes alacağımı bilemiyorum.
Kıyafetlere çok gıcık oluyorum. Her yere pijama ve tişörtle gitmek istiyorum. Gece çiş ya da İlyas yüzünden uyanırsam, bir daha uykuya dalmam en az bir saat sürüyor çünkü anında cin gibi uyanıyorum ki bu ben değilim.
Kocam uyurken değmesin diye yatağın kenarında düşmek üzere yatıyorum, çünkü en ufak bir diz, el değmesine bile çok sinir oluyorum, daralıyorum ve uyanıyorum, hadi sil baştan. Bu yüzden telefonu salonda bırakıyorken artık yanıma alıyorum ki uyanınca oyalanabileyim, yoksa kalkacağım ve ertesi gün mahvolacak. Ay, yazarken bile sıkıldım yemin ederim.
Yapılacak işler var ufaktan. Bebeğe kıyafet hazırlamak gibi.
İlyas’ınkileri saklıyorum ama başta birikenleri Van depremine yolladığım için 0-18 ay arası yok sonrası var. Bu hazırlamak dediğim “evet, arkadaşlar, kimde ne var çıkarın” anonsu yapmak aslında. Zira çocuğun yediği helal giydiği haram düsturundan yola çıkarak İlyas’a toplama kıyafetler giydiriyoruz. Hani Uzunçorap yazarımız Ferhan’ın pavuryaları var ya, hah işte ondan geliyor kıyafetlerimiz çoğunlukla ki onlara da bir yerden geliyor. İlyas 5. el filan yani. Yavrum Yaman bu durumda 6. olacak:)
Evet Yaman, yani çıkana kadar. Baktık Yaman değilmiş, o zaman düşünürüz. Ali İlyas’ın adına karar verdiğimizde doğalı bir haftayı geçmişti. Bize kalsa daha bekleyebilirdik de hem sigorta için acele etmek gerekiyordu hem de anneler, teyzeler ısrarına daha fazla direnç gösterememiştik.
Ben karnındaki bebeğine müzik dinleten, onunla konuşan romantik kadınlardan değilim. Bir faydası vardır muhakkak ama günlük sesleri duyması ve reaksiyon göstermesi daha çok hoşuma gidiyor. Metin’in de özel bir çabası yok, bir tek İlyas arada göbeğimi sevip, öpüp “n’aber Dünyaaa, n’apıyorsuuun?” diye sesleniyor ki öğretilmiş bir şey olmadığından bunu yapması çok hoşuma gidiyor.
Evde ufak boy ne varsa ona bu Dünya’nın olacak diyor, bir boy büyüğü varsa da o da İlyas’ınmış. (Misal ayakkabı çekeceği). Annemle de şöyle diyalogları oluyor zaman zaman.
Anneanne: İlyas’cığım, kardeşin ne yapacak acaba doğunca?
İlyas: Ota, bota ağlıcak.
———
Anneanne: Yaman’la ne yapacaksınız?
İlyas: Benim, hayıl benim diye kavga edicez. Sonra büyükler bize kızacak.
Belli ki her ne kadar neşe ve heyecanla olumlu cümleler kuruyor olsa da konu ile ilgili endişeleri var. Bana büyük arızalar çıkmaz gibi geliyor ki tahminlerimde başarılıyım. İlyas da düşündüğüm biri gibi oldu. “Bu ne be, ben böyle bir şey hayal etmemiştim” dediğim bir şey yok çok şükür. Aşamaları kolay geçiriyoruz ki bu kısımda hakkımı yemeyip vereceğim. Benim geniş anne modumun çok faydası oldu.
Bu sakin, ısrarsız, dur bakalım şeklinde yaklaşım sayesinde bebekken uykusuzluk, sonrasında yemek yemek ya da seçmek, bezi bırakmak gibi hep dert olan konular İlyas için olmadı, “terrible two” filan da olmadı. Bazen karakter yapıyor diye mıymıy, viyviy ağlayarak dert anlatmaya çalıyor o da çok kriz olmuyor ya da başka bir şeylerle birleşince mevzu büyüyor.
Bir de uykusuzsa ve hasta olacaksa nemrutun önde gideni oluyor. O da olsun bir zahmet ben de oluyorum öyle.
Uykuyu beceremedik bir tek, uyuyana kadar yanında olmak gerekiyor. Buna da kimsenin bizi uyarmaması ve bizim de önceden bir araştırma yapmamamız sebep oldu. Sonra da çok geç kalmıştık, belki kardeşle beraber durum değişir. Bir arkadaşım bebeği büyüğün yanına koyarmış. Bir taşla iki kuş, birbirlerini uyuturlarmış.
Zaten iki çocukluların mottosu gibi bir şey bu “şekerim, birbirlerine mecbur bırakacaksın, sen rahat edeceksin”
Hadi bakalım, inşallah!:)