Epilepsi toplumun %1’inde karşılaşılan ve tekrarlayan havaleler (konvulziyon) ile karakterize bir hastalık tablosudur. Epilepsi hastalığı tarihin çok eski dönemlerinden beri bilinmekte olup tutulma, ele geçme manasında kullanılan “epilambanein” kelimesinden türemiştir. Bu tanım ile epileptik atak geçiren kişinin kendini ve başına gelen olayı kontrol edememesi vurgulanmaktadır.

Ülkemizde en sık karşılaşılan durumlardan biri; epilepsinin, diğer adıyla sara hastalığının konvulziyon ya da daha çok bilinen adı ile havaleyle karıştırılmasıdır. Kavram kargaşası yaşamamak için unutulmaması gereken önemli bir nokta da epilepsi ile sara kelimelerinin, konvulsiyon ile de havale kelimelerinin eşanlamlı kelimeler olduğudur.

Havale (konvulziyon) beyin hücrelerindeki anormal elektriksel boşalım sonucunda bir kerelik olarak ortaya çıkan klinik bir durumdur. Ağır bir hastalık veya elektrik çarpması gibi durumlarda da beyin hücrelerinde bu tarz bir anormal elektriksel deşarj ortaya çıkabilmekte ve bu nedenle birçok kişi hayatı boyunca bir kez havale geçirebilmektedir. Böyle bir durum kişinin mutlaka epilepsi hastası olacağının göstergesi değildir. Bir kişiye epilepsi (sara) hastası diyebilmek ancak dışarıdan herhangi bir uyarıcı neden olmadan ortaya çıkan ve tekrarlayan konvulsiyonların olması halinde mümkündür. Bundan dolayı epileptik bir hastada olan konvulziyonu elektrik çarpması vb. durumlarda ortaya çıkan konvulziyonlardan ayırt edebilmek için epileptik konvulziyon terimi kullanılmaktadır. Konuyu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz. Herhangi bir kişiyi elektrik çarptığında havale geçirmesi beklenen bir şeydir. Bir kez elektrik çarptı ve konvulziyon geçirdi diye kişiyi epileptik olarak kabul etmek mümkün değildir. Eğer bir kişi farklı zamanlarda gidip elektrik telini tutar ve elektriğe çarpılırsa her seferinde yine havale geçirmesi olasıdır, kişi defalarca havale geçirmesine rağmen burada da epilepsiden söz etmek olası değildir çünkü bu durumda belirgin bir uyarıcı neden vardır. Epileptik konvulziyon diyebilmemiz için ise herhangi bir dış uyaranın olmaması gereklidir. Herhangi bir nedenle konvulziyon geçiren insanların ise sadece %20’sinde ilerleyen hayatları boyunca epilepsi gelişeceği bilinmektedir.

Günümüzde bir kişide epilepsi varlığından söz edebilmek için en az iki epileptik havalenin en az bir gün ara ile ortaya çıkması gerektiği kabul edilmektedir .

Kimler havale geçirebilir?

Her insan havale (konvulziyon, nöbet) geçirebilir. Ancak bir havalenin olabilmesi için belli koşullar gereklidir. Bu koşul ve nedenleri kısaca şöyle özetlemek mümkündür: a) Eğer doğumsal veya genetik bir yatkınlık söz konusu ise, b) Beynin ani ortaya çıkan bir hastalığında, iltihabında, yaralanmasında, ödeminde, c) Metabolizma hastalıkları gibi doğumsal hastalıkların bir kısmında, diğer bulguların yanında eşlik eden ek bulgu olarak havale görülebilir. Bu temel durumlara ek olarak ufak çocukların ve yaşlı insanların nöbet geçirmeye daha fazla bir yatkınlığı olduğunu da vurgulamalıyım.

Epilepsilerin nedeni nedir?

Epileptik hastaların yaklaşık olarak yarısında hasta ilgili epilepsi uzmanı tarafından EEG (elektroensefalogram), beyin MR’ı gibi tetkiklerle değerlendirilmesine rağmen epilepsinin nedeni bulunamayabilmektedir. Günümüzdeki bilgi seviyemize göre nedeni bulunamayan bu epilepsi grubuna idiyopatik epilepsi grubu adı verilir. İdiyopatik olarak kabul edilen bu epilepsi grubunda beyinde büyük ihtimalle günümüzdeki tanı imkanlarımızla tespit edemediğimiz kimyasal iletici değişikliklerinin olduğu veya genetik yatkınlığın olduğu düşünülmektedir. Ancak epilepsi tarihi incelendiğinde, tıpta tanı imkanlarının gelişmesi ile birlikte idiyopatik epilepsi denen epilepsi grubunun, tüm epilepsiler içinde yüzdesinin giderek azaldığı görülmektedir.

Epilepsilerin idiyopatik denen grubu dışında kalan epilepsiler ise kanıtlanabilen bir nedene bağlı olarak ya da beynin olası bir temel hastalığında ortaya çıkmaktadırlar. Bu epilepsi nedeni olabilecek hastalıklar arasında; iltihabi reaksiyonlar, yaralanmalar, beyin tümörleri, zehirlenmeler, metabolik hastalıklar ve inmeler sayılabilmektedir. Epilepsilerin ortaya çıktığı yaş grubuna göre farklı etmenler epilepsi nedeni olarak ön plana çıkmaktadır. Yaşamın ilk 20 yılında ortaya çıkan epilepsi nedenleri arasında doğum öncesi nedenler beyin tümörlerine göre çok daha fazladır. Yirmibeş yaşından itibaren ortaya çıkan epilepsilerde ön planda beyin tümörleri temel epilepsi nedenlerini oluştururken daha yaşı ilerlemiş insanlarda inmeler epilepsi nedenleri arasında ön sıralarda bulunmaktadır.

Diğer bir kavram karmaşasına neden olabilecek tanımlama ise epilepsi nedenlerinin semptomatik ve kriptojenik olarak ayrılmasıdır. Epilepsilerin kesin nedeni belli ise semptomatik epilepsi olarak da adlandırılmaktadır. Buna beyin tümörleri örnek gösterilebilir. Günümüz teknolojileri ile tespit edemediğimiz veya gösteremediğimiz ancak beyinde bulunabilecek bir hastalık olasılığını kuvvetle düşündüğümüz durumlarda kriptojenik tip epilepsi grubundan söz etmekteyiz. Bu kafa karıştırıcı durumu şu örnekle açıklayabilirim: Beyin MR’ ı çekilen makinelerin zaman içinde çözünürlüğü arttıkça eskiden net görülemeyen beyin kıvrımları veya bölümleri daha net görülebilmektedir. Beyin MR ve diğer tetkiklerdeki iyileşmeler sonucunda eskiden bulunamayan epilepsi nedenlerini tespit etmek mümkün olmaktadır. Hastalığın klinik bulgularına ve diğer tetkiklerine göre bir nedeni olabileceği düşünülen ancak günümüz tetkiklerine göre nedeni net kanıtlanamayan bu tarz epilepsilere kriptojenik epilepsi denmektedir.

Epilepsiler birbirinden farklı mıdır?

Ülkemizde sara dendiği zaman herkesin aklına ilk olarak ve çoğunlukla da tek olarak gelen epilepsi tablosu sokaklarda ağzından köpükler saçarak kasılmalar yaşayan kişilerdir. Ancak epilepsiler temel olarak; oluş nedenlerine, hasta ailesinin epilepsi için genetik yüküne, epilepsinin ortaya çıkış yaşına, epilepsiye eşlik eden ek hastalık bulgularına, epilepsinin bir sendromun parçası olup olmamasına bağlı olarak hem tedaviye birbirinden çok farklı yanıtlar veren ve hem de çok farklı klinik seyirler gösteren tiplere ayrılmaktadır. En basit yaklaşım vücudun bir kısmının tutulduğu “parsiyel” ve vücudun tamamının tutulduğu “jeneralize nöbetler” olarak yapılan ayrımdır. Ayrıca vücudun konvulziyon sırasında etkilenen bölümünün gösterdiği reaksiyonlar da ek tanımlamalara neden olmakta bunlar da epilepsi sınıflamasının detaylandırılmasına neden olmaktadır.

Epileptik nöbetlerin basitleştirilmiş sınıflandırılması

Parsiyel nöbetler                                                                                     Jeneralize nöbetler 

 

1.Basit parsiyel nöbetler (fokal,jaksoniyan nöbetler) 1.Petit mal(absans)nöbetleri

2.Kompleks parsiyel nöbetler(psikomotor nöbetler)                  2.Atipik petit mal(Lennox Gastout sendromu)

3.Parsiyel başlayıp sekonder jeneralize olanlar                        3.Myoklonik nöbetler

4.Atonik nöbetler(Akinetik)

5.Tonik nöbetler

6.Klonik nöbetler

7.Tonik-klonik nöbetler

8.İnfantil spazm (West sendromu)

Sınıflandırılamayan nöbetler

Yenidoğan konvulziyonları, çocukluk çağının ağır myoklonik epilepsisi vb.

Epileptik nöbetlerin terminolojisi

 

 

Nöbet  Şekli

 

 

Tanımlama

Generalize Tonik 

 

Klonik

Tonik-klonik

Atonik

Miyoklonik

Absans

• Agonist ve antagonist kasların kontraksiyonu 

 

 

•Gevşemeler ile bölünen tasıritmik generalize kas kontraksiyonları

 

•Agonist ve antagonist kasların generalize kontraksiyonunu izleyen ritmik

gevşemeler ile bölünmüş kontraksiyonlar

 

•Kas tonusunun geçici kısa süreli kaybı

 

•Generalize veya fokal kısa süreli kas kasılmaları

 

•Hastanın kısa süreli çevre ile ilişkisiz  oluşu ve cevapsızlığı

(kas tonusu değişiklikleri,otomatizmalar eşlik edebilir)

Parsiyel Basit 

 

 

Kompleks

•Bilinç kaybı olmaksızın lokalize motor,duysal veya psişik bulguların ortaya 

 

çıkışı görülür

•Bilinç kaybı ile birlikte kompleks duysal,psişik ve motor semptomların

gelişmesi

Sekonder  

 

Generalize

•Lokalize olarak başlayan ve sonra diğer vücut bölümlerine yayılan nöbetler 

 

(bilinç kaybı ve anormal motor bulgular ile seyreder)

Epilepsinin tedavisi var mıdır?

Günümüzde epilepsilerin %70-80 arasında değişen büyük bir bölümünde ilaç tedavisi ile epileptik konvulziyonlar kontrol altına alınabilmektedir. İlaç tedavisi ile kontrol alınamayan gruplarda ise epilepsi cerrahisi, n.vagus stimülatöri başta olmak üzere bir çok yeni tedavi yöntemi denenmektedir.

Epilepsi tedavisi sabır, tecrübe, tedavideki gelişimleri sıkı takibi gerektirir. Ayrıca hasta ve hasta ailesiyle tedaviyi düzenleyen doktor arasında uzun süreli, uyumlu bir çalışma olmalıdır. Epilepsinin birçok farklı türünün olması ve aynı epilepsi türlerinin seyrinde dahi hastadan hastaya büyük farklılıklar gösterebilmesi nedeniyle çocuğunuzun tedavisi ile ilgili olarak epilepsi konusunda uzman bir doktor ile konuşulması gereklidir. Epilepsi tedavisinin; tedavi edilmeye gerek duyulmayan epilepsi tiplerinden, ömür boyu ilaç kullanmayı gerektiren epilepsi tiplerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsaması, kullanılan antiepileptik ilaçların olası yan etkileri, ilaç kombinasyonlarının kendi arasında olabilecek etkileşimleri gibi birçok farklı konu tedavi başarısında hasta ile doktoru arasında sıkı ve uyumlu bir iletişimi zorunlu kılmaktadır.

Belli başlı antiepileptik ilaçların özetlenmiş yan etkileri

İlaç Yan etki
Fenobarbital Sedasyon, hiperaktivite, deri döküntüsü, bilişsel işlevlerde azalma,trombopeni, hipokalemi,agranulositoz,polifibromatozis,megaloblastik anemi,osteopati, psikometrik performansı bozar,iv verilirken solunum depresyonu yapabilir, Stevens-Johnson sendromu
Fenitoin 

 

(Difenilhidantoin)

Dişeti hipertrofisi akne,yüzde kabalaşma kıllanma,serebellar atrofi,deri döküntüsü osteopati,yüksek dozda nistagmus, ataksi, SLE benzeri tablo,immünolojik parametreleri düşürür
Karbamazepin Kc disfonksiyonu, uygunsuz ADH salgılanımı,ataksi, anemi,nötropeni osteopati(vitamin D eksikliği),uyku hali,diplopi,
Valproat Bulantı,kusma,iştahsızlık,saç dökülmesi, trombositopeni, kore, normal dozlarda psiko-sosyal gelişimi etkilemez,reye like sendrom,hepatotoksisite
Etosüksimid Tonik,klonik nöbeti arttırabilir bulantı,başağrısı, hıçkırık,karaciğer disfonksiyonu
Primidon Fenobarbitale benzer
Klonazepam Hipersalivasyon, uyku hali, irritabiliteajitasyon, depresyon
Diazepam Solunum depresyonu, uyku hali,deri döküntüleri
Vigabatrin Hiperaktivite, optik atrofi,uyku hali,kilo artışı
Lamotrigin Uyku eğilimi, diplopi,kusma, baş ağrısı,ataksi,
Topiramat Baş dönmesi, uykuya meyil, yorgunluk, başağrısı, ataksi, kilo kaybı, uyku bozuklukları, nefrolitiyazis
Levatiracetam Yorgunluk,uyuklamak,depresyon,sinirlilik,  mukoza irritasyonu
Lacosamid Baş dönmesi, mide bulantısı, diplopi, hafıza problemleri, koordinasyon bozukluğu, tremor, nistagmus
Okskarbazepin Yorgunluk, baş dönmesi, ataksi, baş ağrısı, hiponatremi

Elektroensefalogram (EEG) nedir? EEG nasıl çekilir?

EEG terimi “Elektroensefalogram” kelimesinin kısaltmasıdır. EEG ile beyindeki elektriksel aktivitelerin daha doğrusu beyin yüzeyinde oluşan elektriksel voltaj değişikliklerinin kaydedilmesi mümkün olmaktadır. Çocuklarda EEG çekimi; sakin, sessiz, gürültüden ve aşırı ışıktan uzak, elektriksel akımların neden olabileceği elektriksel alanlara karşı olabildiğince izole edilmiş bir odada genellikle yatarak, bazen oturarak, süt çocuğu ve bebeklerde ise anne kucağında yapılmaktadır. Çocuğun kafasına sayısı değişebilmekle birlikte ortalama 22 tane  elektrod adı verilen özel gümüş veya altın karışımından oluşan plakalar, üzerlerine özel iletken kremler sürülerek belli bir düzende yerleştirilir. Bu ufak metal plakalara bağlı kablolar ile yapılan kayıt EEG cihazına aktarılmaktadır. Ailelerin yanlış bilgi sahibi olmaları nedeniyle korktuğu şeylerden birisi de “çocuğunun kafasına elektrik verilmesi” dir. EEG tanı yönteminin temel prensibi kafa derisinden beyin elektriksel akımının aynı kalp şeridi olarak bilinen EKG’deki gibi kayıt edilmesidir. Bu işlem sırasında çocuğun kafasına elektrik verilmemekte, beynin yaşam boyunca her an devam eden elektriksel aktivitesi kayıt edilmeye çalışılmaktadır.

Standart bir EEG kaydı, elektrodların kafa derisine belli bir düzende yerleştirilmesi ve daha sonra bunların sökülmesi ile birlikte ortalama 45-60 dakika arasında sürmektedir. Bu kayıt süresince çocukların hareketsiz durması EEG kayıtlarında “parazit” denen elektriksel değişikliklerin olmaması için temel şarttır. Hareketsizliğin sağlanamadığı ufak çocuklarda bazen saatlerce kayıt yapılmaya çalışılmasına rağmen çocuğun hareketlerine bağlı “parazitler” nedeniyle sağlıklı bir kayıt yapılamayabilmektedir. EEG kaydı sırasında özel bazı değişiklikleri görebilmek amacı ile; çocuğun derin nefes alıp vermesi, gözlerini açıp kapaması istenebilir. Ayrıca kayıt sırasında belli mesafeden farklı frekans ve şekillerde “fotostimülasyon” denen ışık uyarısı da üç dakika süreyle uygulanabilir.

Genellikle standart EEG dediğimiz kayıt şekli uygulanmakla birlikte; uyku EEG’si, tam uykusuzluk uyku EEG’si, kısmi uykusuzluk uyku EEG’si, 24 saatlik video monitorizasyon EEG’si, uzun süreli EEG’ monitorizasyonu, kortikal EEG kayıtları gibi farklı EEG kayıt yöntemleri de epilepsinin türüne göre uygulanmaktadır..

EEG kaydının daha iyi olabilmesi için aileler neler yapabilir?

EEG çekim işlemi bir saat kadar sürebilir. Bu uzun süre nedeniyle çocukların huzursuzlanmaması ve kayıtta olabildiğince sakin kalabilmesi için EEG kaydının acısız bir işlem olduğu mutlaka anlatılmalıdır. Ayrıca çocuğun kayıt sırasında kendini güvende ve rahat hissedebilmesi için gerekirse aile çocuğun oyuncaklarını, yastığını vb. getirebilir. Çocuğun kafa derisinini yağlı olması kayıt kalitesini etkileyebileceği için kayıt öncesi çocuğun başı iyice yıkanmış olmalıdır. Ayrıca kayıt öncesi çocuğun karnının tok olması, kayıt sırasında kan şekerindeki azalmalara bağlı olarak oluşabilecek değişiklikleri önleyecektir.

EEG’nin epilepsi tanısında yeri nedir?

Her epilepsiden şüphelenilen hastada EEG temel tetkiklerden biridir. Ancak unutulmaması gereken nokta EEG bulgularının sabit olmayabileceğidir. Yani bir hastada tesbit edilen bariz EEG bozukluğu daha sonraki EEG’lerde bulunmayabilir veya aynı barizlikte görülmeyebilir. Ayrıca EEG epileptik bir hastada sadece beyin elektriksel aktivitesinin kısa süreli bir kaydı olduğu için, kayıt süresi boyunca anormal bir EEG kaydına rastlanmayabilir. Yani epileptik bir hastada normal bir EEG’bulgusu tespit edilebilir. Bu nedenle şüphelenilen epilepsi türüne göre uygun EEG çekim tekniğiyle, günün uygun olan zamanında ve uygun şekilde tekrarlayan EEG teknikleri ile en iyi sonucu alabilmek mümkündür.