Sevgililer Günü gibi bilinmiyor ama vejetaryenlik popüler değil ki günü olsun! Bir ‘etyemezliğe giriş’ yazısı bu. En azından vejetaryenlik ‘uzaylı’ bir sözcük olmaktan çıkabilsin…
Vejetaryenlik (etyemezlik) basitçe ‘bitkisel beslenme’ olarak tanımlanabilir. Kesinlikle et ve (tavuk suyu gibi) etten elde edilen besinleri tüketmiyoruz. ‘Bitkisel’in içinde, doğadan toplayarak elde edebileceğimiz her şey olduğu için, sanıldığı gibi aç kalmıyoruz. Yaptığımız şey hayvan öldürmemek ve cesetlerini yememek! Süt ürünleri ve yumurta tercihe bağlı tüketiliyor.
Vejetaryen yaşam biçimi çok eski zamanlardan beri var olmasına rağmen (Pisagor gibi ünlü filozofların da vejetaryen olduğu tartışılıyor), ‘vejetaryenlik’ olarak adlandırılışına ilk olarak 1839’da, F. A. Kemble’ın kullanımıyla rastlanıyor. 1 Ekim Dünya Vejetaryen Günü, Kuzey Amerika Vejetaryen Derneği tarafından 1977’de başlatıldıktan sonra 1978’de Uluslararası Vejetaryen Birliği tarafından resmen onaylandı.
Neden et yemiyoruz?
Vejetaryenlerin çoğu başta ‘hayvanların yaşama hakkı’ndan doğan etik olmak üzere ekolojik ve politik nedenlerden et yemiyor. Felsefesinin özünde, bir canlının ne sebeple olursa olsun yaşam hakkının elinden alınmasının reddi yatıyor.
‘Ne sebeple olursa olsun’ dedim; çünkü yalnızca yemek için öldürülmüyor hayvanlar. Kürk, deri giysi, aksesuvarlar ve kozmetik eşya için de öldürülüyorlar. Vejetaryenlik hayvanın kullanıldığı bu tür ürünleri de reddediyor. Yani yalnızca bir beslenme düzeni değil, yaşam biçimi.
En klişe tepkiler
“Et yemek doğamızda var!”: Son zamanlarda insanın aslında toplayıcı olduğu, orijinalinde etobur sindirim sistemine uygun olmadığı sonuçlu çalışmalar yapılıyor. ‘Doğa’mızda olsa bile, bu tahakkümü beslemek için bir bahane olamaz. Hayvanlardan aldığımız vücudumuza yararlı maddelerin başka yerden alınamayacağı görüşü yeni araştırmalarla sağlamlığını yitiriyor.
“Bitkiler de canlı, onları da yemeyin” şeklindeki Aristo mantığı: Bitkinin kendini yenileyebiliyor olması, insanın da bitki ekimiyle devamlılığı sağlayabilmesi, hayvan öldürmekle aynı şey değil.
“İnsanlar için yaratılmış onlar!”: Öncelikle, bir ‘yaratılış’a inanmıyor olabilir karşıdaki. “Onlar bizim için var!” şeklinde söylendiğindeyse, insanı üst konuma koyan “Doğada üstün olan diğerini yer!” mantığıyla eşdeğer oluyor. ‘Üstünlük’ ne? Fiziksel güçse, insanın üstünlüğünden söz edilemez. Üstünlük zekâ ise hayvanları, insan deneyimleri baz alınarak oluşturulmuş ‘zekâ’ tanımıyla değerlendirmek sağlıklı mı?
Bir tarafın, diğerinden ‘üstün’ olduğu için onun yaşamını alıp, her şeyinden yararlanması bir tahakküm biçimidir. Bu tahakkümü, can almayı, gıda, giyim, kozmetik sektörüne dönüştüren kapitalist sürece açılmış bir savaştır da vejetaryenlik. Bu kadar insanın, üzerine düşünüp yaşam biçimi haline getirdiği, ‘can alma’nın karşısında duran bir felsefenin yüzeysel eleştirilere maruz kalıyor olması epey bıktırıcı.
Vejetaryenlerin ‘etseverler’ dünyasıyla imtihanı!
Restoranlar et odaklı çalıştığından bize makarna, pizza ve yumurta tüketiyorsak krep kalıyor! Bunlar menünün yüzde 20’si; salatalar bile etli iken makarna ve pizzaların da birkaç çeşidi etsiz. Et pahalı; ama nedense vejetaryen restoranlar ortalama lükste bir et odaklı restorana eşit veya ondan pahalı fiyatlar biçiyor. Genelde vejetaryen restoranlar 15 TL’ye küçük porsiyonlu veya üç top soya köftesi gibi az miktarlı yemekler sunuyor. Et yiyenler dönerle, ortalama 6 TL’ye doyarken kaşarlı tostla patsoya bağlı kalmak istemeyip “Etsiz bir şey var mı?” sorusuna “Var, tavuk dürüm!”, “Var, balık ekmek!” yanıtını alan vejetaryenler makul fiyatlarda etsiz yiyecek sunan yerler arıyor.
Mahkûma vegan yemek yok
Kırıkkale F Tipi Cezaevi’ndeki vegan (et, süt, yoğurtgibi hiçbir hayvan ürününü tüketmeyen) Osman Evcan,vegan yemek alamıyor. Yemekler kendisine krom tencerenin kimyasalı ilekaplanmış halde geliyor. Uygun koşullarda vegan yemek getirilmedikçe cezaevindeki yemekleri yememe eylemi yapacak. Destek için imza kampanyası sürüyor.
Vejetaryen olmak
“Amerikalılar ‘Oh cool!’ diyor…”
Deniz Aşkın, 21, Öğrenci (Amerika’da yaşıyor):
Hayvanların insanlarla aynı haklara sahip olması gerektiğini düşündüğüm için ve etlere katılan kimyasalları tüketmemek için vejetaryen oldum. Türkler vejetaryenliğim ile dalga geçiyor, Amerikalılar ise “Oh cool!” diyor. Benimle dalga geçen bir Türk arkadaşıma etin ne koşullar altında kesildiğini gösterdim, şimdi neredeyse hiç et yemiyor.
“En çok annem üzüldü”
Hacer Gümüş, 28, İnşaat Yüksek Mühendisi:
Hareket eden bir canlıyı yemek istemiyorum. Birçok insan buna bitkileri de katmaya çalışıyor; ama bu farklı. Bu şekilde hissettiğim için lezzet olarak da etten hoşlanmamaya başladım. En büyük zorluk annemdi, et yemediğim için üzülüyordu.
“Et yemek ekolojik dengeyi de bozar”
Büşra Yılmaz, 21, Öğrenci:
Her türlü tahakkümü reddettiğim için hayvanların üstündeki tahakkümü de reddediyorum. Hayatım onlarınkinden değerli değil. Olay beslenmekse bu ihtiyacı bitkilerden fazlasıyla karşılayabiliriz. Yaşamak için öldürmeye gerek yok. Asıl sorun et yemek değil zaten, eti yiyecek olarak görmek. Et yemek ekolojik dengeyi de bozuyor. Hayvanları korkunç koşullar altında hormonlu yemlerle besliyorlar. Hayvan otlatma mekânlarına çevrilmesiyle bir sürü ormanlık alan ve tarım arazisi yok ediliyor.