Zor, anlatmak çok zor.
Evet, hem basit hem zor. Sabahtan beri nasıl yazmalıyım diye düşünüp duruyorum ama bir türlü nereden başlayacağımız bile bulamıyorum. “İyisi mi başla” dedim kendime gerisi nasıl olsa gelir.
Bu süreçteki herkesin kendince nedenleri ve içlerinde yaşadıkları duyguları, onları bu karara götüren süreç mutlaka ve kesinlikle farklıdır. Ben burada kendi hikayemi ve duygularımı anlatmaya çalışacağım.
Bunu da kimseye örnek olsun, böyle olmalıdır falan diye yapmayacağım. Madem, bu maceramızı başından sonuna anlatmaya karar verdim, buradan başlamam lazım diye düşündüğüm için yapacağım…
Umarım sıkılmazsınız.
17 Mart 2001 tarihinde sevgili eşimle yaşamlarımızı birleştirdik. Ergen dönemimden itibaren çocuk delisi olmama rağmen, önce yeni evliyiz diyerek planlarımıza çocuk dahil etmedik. Sonra bazı sorunlar ve benim annemin ağır sağlık problemleri araya girdi ve çocuk planlarımız mecburen ileri tarihlere atıldı. Annemi kaybettikten sonra bende çocuk sahibi olmak fikri yavaş yavaş saplantı haline gelmeye başladı. Evliliğimizin 5. yılını devirmiştik. Ancak bu sırada eşim henüz çocuk istemediğini belirtti. Öncelikle halletmesi gereken başka işler vardı :)) Birkaç yıl da böyle geçti.
Biz hayatı istediğimiz gibi planladığımızı düşünürken aslında hayat kendi planlarını yapıp bize gülüyor sanırım.
Biz hazırız dediğimizde de aynen böyle bize güldü hayat. 4 senemiz çocuk sahibi olmak çabası ile geçti. Doktorlara göre çocuk sahibi olmak için hiç bir tıbbi engelimiz yoktu. Her ikimiz de sağlıklı idik. Yine de aman aklımızda kalmasınlarla bin bir tane test yapıldı, ona bakıldı bunu bakıldı ve hop başa döndük. Çocuk sahibi olmamanız için hiç bir neden yok!
Aklımda sürekli bir çocuk evlat edinme düşüncesi var ama bir türlü bunu dile getiremiyordum nedense. Aslında evlenmeden önce bile aklımda olan bir şeydi bu. Koruyucu aile uygulaması ilk başladığında anneme günlerce yalvarmıştım. Ancak annem bir çocuğun sorumluluğundan çok çekinmişti. Hep en kötüyü düşünen annem, aman başına bir kaza falan gelir ben nasıl hesap veririmlerle tüm yalvarmalarımın önünde duvar gibi durmayı başarmıştı.
Bir gün eşime de aynı teklifi götürdüm. (Koruyucu aile kavramını konuşmak evlat edinmekten daha yumuşak bir başlangıç olacak gibi gelmişti.)
Cevap: Her gün yeni yeni icatlarla gelme yahu!
Birkaç yıl da böyle geçti. Tüm bu süreç içinde eşim sürekli yahu biz daha genciz olur merak etme demeye devam ediyordu. 3 kez aşılama denedik. Tümü başarısız oldu.
Sonunda eşim de ya n’oluyor demeye başladı nihayet. Bense artık çocuk takıntısının doruk noktasındaydım.
Eşimle dostumla evlat edinme fikrimi paylaştıkça insanlar büyük çoğunlukla bana benzer tepkiler verdiler.
“Aaaa, olur mu canım, tüp bebek yapın!”
“Tüp bebek yapın, olursa sizin çocuğunuz olsun. Olmazsa da ne yapalım!”
“Ay hayırrrrr, sizin çocuğunuz olsun, sizin gibi mavi gözlü sarı bir şey olsun!”
Küçük bir azınlık da sessiz kalmayı tercih etmişti. Artık ne düşündüler, bilmiyorum.
Ben hepsine güldüm geçtim. Tüp bebek diyen herkese ne hemen “hayır” dedim.
Hiç içimden gelmiyordu. Bir kere , madem benim hiç bir sağlık sorunum yok, olmuyorsa bir nedeni vardır diye düşünüyordum. Belki de benim anne olma yolum bu değildir. İçimde o kadar emindim ki tüp bebeğin de olmayacağından. En azından bir kere dene diyenlere, tutmazsa bir kere daha dene diyeceksiniz, bunun sonu yok diyordum.
Ben hep insanın içinden gelen sese, baskın duygularına güvenmesi gerektiğini düşünmüşümdür. Benim içimdeki ses tüp bebek için bana sürekli HAYIR diye bağırıyordu.
Çocukluğumdan beri istediğim bir şey vardı. Bir evlat edinmek. Evet, mutlaka ben de her kadın gibi hamile kalmak çok istiyordum. Ama bu kendi çocuğumu doğurayım diye değildi. Ben hep hamilelik sürecinin sadece anne ile bebek arasında yaşanan çok özel bir durum olduğunu düşünmüşümdür. Bu duyguyu yaşamak çok özel olacaktı. Ama o kadar. Sonuçta ben doğurmuşum ya da evlat edinmişim benim için hiçbir farkı olmayacaktı. Bu durumda tüp bebek için böyle büyük paralar harcamak bana çok saçma geldi. Olacaksa, bir engeli yok buyursun olsun ama ben bu kadar PARA saçmayacağım bu işe dedim. Eşim de asla bana tüp bebek için baskı yapmadı.
Böyle böyle 11. yıldönümümüz geldi çattı. Yıldönümü yemeğimizde eşime “Bir evlat edinmeye ne dersin ?” diye sordum ve hiç beklemediğim bir cevap aldım. “Olur”
Yıldönümü yemeğimizde enine boyuna bu işi konuştuk. Baktım eşim de ciddi ve bu işin sorumluluğunun farkında. O gün 11. evlilik yıldönümümüzde evlat edinme kararı aldık.
Hani her şeyin bir zamanı vardır derler ya, çok doğru. Birkaç yıl önce koruyucu aile teklifimi bile şiddetle reddeden eşim artık evlat edinmeye hazır hale gelmişti demek.
Birkaç gün sonra bir konu beni çok tedirgin etmeye başladı. Sonunda eşime açıldım. “Bu süreç içinde eğer ben hamile kalırsam ne yapacağız?” Başvurumuzu geri çekmek düşüncesi bile beni dehşete düşürüyordu. Eşimle bu hislerimi de paylaştım. Eşim de bana katıldığını belirttiğinde öyle rahatladım ki anlatamam. Sonunda işlemlerimiz devam ederken eğer bir bebeğimiz olursa, başvurumuzu geri çekmeme kararı aldık. Zaten hep iki çocuk istemişimdir.
Evet, bizim evlat edinme kararı alma hikayemiz böyle. Biz bir bebek istiyorduk. Bir çocuğumuz olsun istiyorduk. Bir çocuğu sevip onu benimsemek için mutlaka benim doğurmam gerekmediğini düşündük. Sonu belli olmayan bir tedavi çıkmazına girmektense, buraya harcayacağımız maddi manevi tüm imkanlarımızı, evlat edinerek sahip olacağımız bebeğimize harcamaya karar verdik. Hepsi bu…
***
Yazı, birevlatedindik.biz adlı sitede daha önce yayımlanmıştır.