Bir perşembe günü. Hep merak ettiğim gün, perşembe günü. Yataktan kalkmak, yataktan çıkmak istemeyecek olduğum gün. Bir cuma günü. En az bir perşembe günü kadar merak ettiğim gün. Boy farkıyla merakı yenen gün. Kahverengisini sevmeyeceğim gün. Kahverenginden nefret edeceğim gün. Haklı olacağım gün. Haklılığımın bir halta yaramayacağı gün.
O sabah uyandığımda yanımda yoktunuz. Bedenimde bir hafiflik hissediyordum. Herkesi aynı anda görebiliyordum. Nihayet annemi de… Annemi de ne özlemiştim, kimse bilemez. Saçının tellerini öptüm. Ona doyunca, merak ettim; nesi vardı bu iki sabahın, görebildiğim herkes ağlaşıyordu. Kızım, oğlum, karım. Önce ona seslendim, duymadı. Sanki sonsuzluğa seslenmiş gibiydim. Bu dünyadaki sonsuzluğum beni artık duymuyordu. Kızıma baktım, görmedi. O iri gözleri herkesi görürdü ya beni görmedi. Hiç ses etmedim. Oğluma baktım, gülümsedim. Donuktu. Hiç görmediğim kadar sararmış, donmuş gibiydi. Hava sıcaktı, dayanamadım gittim musluğun başına geçtim. Susamıştım. Suya yeltendim, elime biraz su alıp yüzüme çarptım. Faydası yoktu. Su, ne elime ne yüzüme değiyordu. Ben yokmuşum gibiydi. Biraz durdum, düşündüm. Suyun bu umursamaz tavrı, bizimkilerin aynı anda ağlaşmaları, beni görememeleri… Anlıyordum. Anlamıştım, artık aralarında yoktum. Her zamanki sükûnetim ve yavaşlığımla karşılayamazdım bu durumu… Oturduğum yerde bastım çığlığı, ağladım. Sanki biri böğrümü tekmeliyordu. Tekmeler ağırdı. Ayrılık ağırlığıyla bezenmişti.
Sonra aniden yanımda belirdiler. Kollarımdan çekiştirdiler. İşler iki tarafta da aynıydı. İstemediğin şeyleri zorla yaptıran birileri hep vardı. Ben istemedim. İster miydim hiç? Daha güzel günler görecektik. Ben hep bunun sözünü vermiştim. Sözümden caydırdılar. Ömrüm! Bedenimi aldılar, benim bir aynımı koydular yerin altına, ben yerden yüksekte. Ağladım. Kendimi görünce daha da çok ağladım. Katlanılır şey değildi. Katlanılmaz bir şeye zorluyorlardı yine beni…
Bugün ‘Babalar Günü’. Bugün ellerimden uzak olduğunuz bir gün. Ellerinizden uzağım. Dede olmayı beklerken, düştüğümüz hallere bir bakın! Torunlarımı dizimde zıplatamadan, ceplerine gizli gizli harçlık sıkıştıramadan bulutların arasında kaybolmuştum. Size dokunamıyor, seslenemiyordum artık. Aynı sofrada yemek yiyemiyorduk. Aklıma komik bir şeyler geldiğinde size anlatamıyor, gülemiyordum. Ama biliyorum siz beni anarken böyle anıyor, böyle güzel gülümsüyorsunuz. Biliyorum! Bütün bu olanlar benim başımın altından çıkmıştı. Evet. Risk almıştım ve bu riskin acısıyla burun burunaydım.
Şimdi, bugün herkes babasına bir güzel söz söyleyecek, bir şeyler hediye edecek en olmazsa birkaç saniyeliğine de olsa yanında oturup bir çay içecek. Siz şimdi hazırlanacak, biraz güzel kokular sürünecek tıpış tıpış benim mezarımın başına dikileceksiniz. Ve ben, siz yanıma gelene kadar kaç adım atacaksınız tek tek sayacağım. Sizi çok özledim çünkü. Çünkü burnumda tütüyorsunuz. Sonra yanı başımda dikileceksiniz. Komşularıma sizi göstereceğim. Sevineceğim. Sonra üzerime bir sürü çiçek ekeceksiniz, çok susamış olduğumu düşünüp toprağıma sular dökeceksiniz, dualar okuyacaksınız. Beni hatırlayacaksınız. Beni yalnız bırakmamaya çalışacaksınız. Ayakucumda duracaksınız. Sanki sizi böyle daha kolay görebilirmişim diye birbirinize sıra vereceksiniz. Basmakalıp şeylere inanacaksınız. Birden bardaktan boşalırcasına ağlayacak sonra birbirinizi teselli edecek benimle sohbete koyulacaksınız. Hiç bir cevabımı duyamayacaksınız. Gülümseyeceksiniz. Gülümseyeceğim. Ben hâlâ her şeyinize ortak olmaya çalışacağım. Aynı anlarda olmasa bile üzüntünüze de, sevincinize de sırdaş olacağım. Üzüleceğim. Sizi kendimi hatırlamaya sürüklediğim ve her gün evde olamadığım için öyle çok üzüleceğim ki.
Babacıklarım, şimdi ben, izlediğiniz çizgi film kahramanları gibi oldum. Bir varım, hep yok gibiyim.