Yüce Yöney, 5.5 yaşındaki çocuğuyla arasındaki okula başlama diyaloğunu anlatıyor…
MEB’in ilkokula başlama yaşı için getirdiği kriterleri anlattım çocuğuma. Takla at, tek ayak üstünde dur, doğru düzgün iki laf et sohbet olsun… Nafile! Yaşı 5,5; okula gidecek ama inat etti işte.
Bak çocuğum, dedim, artık büyüdün, okula gitmen gerekiyor. Ailemizde herkes okudu, sıra sende. Kısa süre sonra ilkokula başlayacaksın, her gün okula gideceksin, tamam mı?
Olmaz, dedi, “gidemem.”
“Neden?”
“Yolu bilmiyorum.”
Kolları sıvayıp Milli Eğitim Bakanlığı’nın açtığı yoldan götürmeye karar verdim.
Ne demişti bakanlık ilkokula başlama yaşının belirlenmesine yönelik hazırladığı raporda:
Bilişsel gelişim, dil gelişimi, motor gelişimi, özbakım becerileri başlıkları altında ilkokula başlamaya uygun görülen 60-72 aylık çocuklardan beklenen özellikleri sıralamıştı.
Mesela, “eksik insan resmini kol ve bacak çizerek tamamlar” deniyordu. Hemen bir kolu, bir bacağı eksik insan resmi çizdim, tamamla, dedim. Ağlamaya başladı.
Koştu içeriden annesi geldi.
“Babam beni korkuttu.”
Hayır çocuğum, diye söze başladım derdimi anlatmak için, “Bakanlık… Ama dinlemiyorsun ki…”
“Anneee, babamlık beni korkutuyor.”
Çocuğu teskin ettikten sonra bana döndü eşim. “O ne biçim resim Allah aşkına?”
“Canım kafasını koparmadık ya, kolu, bacağı eksik, o kadar.”
“Anneee!”
Çocuk bahçeye, biz de salona gittik. Anlattım eşime bakanlık kriterlerini. “5,5 yaşında bunları yapar, o zaman da okula gidebilir, diyorlar.”
El kadar çocuk, dedi. “Dünya kadar kriter söylüyorsun. Yapabildiği var, yapamadığı var. Elini temizlese kıçını temizleyemez, ayakkabılarını bağlayamıyor daha.”
Fırsatı kaçırmadım, sordum: Ritmik olarak sekiyor mu bizimki?
Kötü baktı. Uzatmadım, çocuğumun ardından bahçeye çıktım.
Kriterlere uygun olarak topu tek elle omzunun üstünden bana atmasını istedim. Vermem, dedi.
“Beş buçuk yaşındasın. Artık bunları yapabilmen gerekir. Anlıyor musun? Bana bak yavrucuğum, kediyle ilgilenme lütfen.”
Dikkatini toplayamıyor ki söylediklerimi anlasın. Yoksa akıllı çocuktur.
Neyse, baktım olmayacak, en yumuşak sesimle ikna yolunu denedim. Başbakan okula gitmeni istiyor diye anlattım. Bana ne, önce o gitsin, dedi.
5,5 yaşında ama damarı tuttu mu, bürokratlara taş çıkartır inatçılıkta. Sukûnetimi koruyup sesimi incelterek niye inat ediyorsun yavrum, diye yumuşatmaya çalıştım. Hayır, bir şey değil, başbakana mahcup olacağız.
Ne dedimse olmadı; tek ayak üzerine üç metre sek, hedefi vur, takla at; hiç, kıpırdamıyor bile. Biraz onun sevdiği şeylerden söz edip ilgisini toplamak istedim ama nafile; konuşmuyor işte. O susuyor, benim aklıma “sohbete katılır, sohbeti sürdürür” kriteri geliyor, üzülüyorum.
Sonunda eve girdik.
Eşime bizim çocuk neredeyse altı yaşına girecek daha kriterlerdeki gibi tek ayak üzerinde 9-10 saniye duramıyor bile, diye dert yanmaya çalıştım, tersledi. “Ne o ceza mı vereceksin?”
Anlatamadım ki, ben değil bakanlık…
Kemik yaşı, diye söylendim içimden. Belki kemik yaşı uygun değildir. Yoksa neden yapamasın benim çocuğum!