Psikolog Cenk Erdem sordu, Prof. Dr. Hilmi Apak* cevapladı. İki doktor çocuklarda görülen kanser vakalarından, kanser korkusunun bizleri sürükleyebildiği mantık dışı çelişkilere değin pek çok konuyu konuştular… Hem umut verici hem de uyarıcı nitelikteki söyleşiyi Uzunçorap okurlarına sunuyoruz…

Kanser nasıl bir hastalıktır? Ayırdedici özelliği nedir?

Kanser umutlarla dolu yolumuzu kesen bir duvardır. Çarptığımız zaman bütün hayallerimizin yıkıldığı, her yerimizin ağrıdığı, ama pek çoğu bugün tedavi edilebildiği için umudun korkudan daha büyük olduğunu bana öğreten hastalıktır. İnsan biyolojisi nasıl bir gerçek ise, bu biyolojideki sapmalar da bir gerçektir. Kanser bunun en tehlikeli örneğidir aslında. Birden çıkar hayatımızda ama aslında o sinsi bir düşman gibidir. Bir yerlerde bekleyerek en olmadık zamanda karşımıza çıkabilir. Vücudumuzun yapı taşları aslında bir gen haritasına sahiptir. Bu gen haritası bir hücrenin başı sıkıştığında başvurduğu bir yardım klavuzu gibidir. Herşey çok programlı ve düzgün giderken tamir bölümündeki örneğin bir harfin eksikliği sonucunda hücre kendini düzeltemez, daha da vahimi yaşamın harmonisini göremeyecek kadar kör olur. Kendisine iletilen: “Artık çoğalma, bu kadar yeter sorun bitti” mesajını duyamaz. Bir anlamda da ölümsüzlüğü öğrenmiş bir hücredir. Bunun sonucunda da kendini durduramadan çoğalır ve çeşitli yollarla vücuda yayılır. Sonra da açgözlü bir şekilde diğer dokuların yerini alarak muhteşem harmoniyi bozar. Kanser çıktığı organın, dokunun ya da hücrenin adıyla anılır. Meme kanseri, akciğer kanseri gibi.

Neler uyarıcı olacaktır?

Olmaması gereken bir şişlik, ağrı gibi belirtiler uzun sürerse, gitgide büyürse anne-babalar bunu erken fark ediyor. Ama bazı gizli belirtileri hemen fark edemeyebiliyorlar. Çocukluk çağı kanserleri erişkin kanserlerinden farklıdır. Tıpta bunlar kanser olarak anılmaz. Sarkom gibi başka isimler verilir. Ama halk kanser olarak bildiği için bu adı kullanmaya devam edeceğim. Çocukluk kanserlerinde ön sırayı beyin tümörleri ve lenf bezi ile ilgili hastalıklar aldığı için öncelikle bu belirtilerden bahsedeyim. Beyin kafatası içinde çok dar bir alanda bulunduğundan bir tümör olursa çocukta denge kaybı, başağrısı, felçler uyuşmalar gibi belirtiler olur. Lenf bezi bence zaten annelerin çok iyi bildiği bir konu nedense. Çünkü lenf bezi büyüdüğü halde doktora getirilmeyen çocuk görmedim pek. Ama karnın içinde veya göğüs kafesinde lenf bezleri büyürse bunu tabii ki ailenin fark etmesi çok güç. Ancak öksürük, karın ağrısı, zayıflama terleme iştahsızlık gibi belirtilerle doktora başvurular. Zayıflama derken telaşlandırmamak için söyleyeyim, istemli olarak zayıflamaktan bahsetmiyorum. İştahı olsun olmasın istemediği halde ağırlığının önemli bir bölümünü kaybeden çocuklardan bahsediyorum.

Kanseri herhangi bir enfeksiyondan ayırt eden belirtiler neler?

Her kanserin kan belirtileri farklıdır. Kan yapımı kemik iliğinde olduğundan kan kanseri denilen hastalıkta yani lösemide kan sayımında çeşitli bozulmalar olur. Örneğin lökositler artarken pıhtılaşma hücreleri olan trombositler azalır. Kansızlık ortaya çıkar. Lökositler artar ama bunlar normal lökosit olmadığından bağışıklık bozulur. Hasta kendi boğazında normalde bulunan bakterilerle bile hastalanır. Bu durumda antibiyotikler kullanmak gerekir. Bir enfeksiyon durumunda kan tablosunda sorun varsa hastayı bana danışırlar. Gerekirse kemik iliğine bakarız. Başka kanserlerin başka kan bulgusu vardır. En iyisi bir sorundan şüphelenildiğinde bir doktora başvurmaktır. Doktor muayene ve tetkikler sonucunda şüphelenirse zaten danışacaktır.

Kanserde artış var mı?

Her yıl kaç çocuğun kanser olacağı yüzde olarak bellidir. Ancak nüfus hızla arttığı için sonuçta mutlak sayı da artmış gibi görünüyor. Ancak tabii radyasyon gibi etkiler dünyayı kanser açısından zorluyor. Yapılan çok sayıda çalışmada en çok suçlananlar radyasyon, viral enfeksiyonlar ve petrol ürünleri. Ama bunların neden herkeste kanser yapmadığı, bir ailede aynı şartlara maruz olduğu halde neden sadece bir bireyin hastalandığı da araştırılmaya devam ediyor. Sonuçta varılan nokta, hamilelik sırasında bir etkinin genetik yapıda bir oynama yaptığı ve yukarıda bahsedilen zararlı etkilerle hastalığın ortaya çıkabildiği şeklinde…

Kanserin genetik nedenleri var mı?

Bir ailede çok miktarda kanserli birey olması önemli, ama herkes neden kanser olmuyor? Ailevi yatkınlık ispatlandı. Ama bireysel farklılıklar da var. Bir ailede bir tane kanserli bireyin olması herkesin risk altında olduğunu göstermez. Örneğin lösemili çocuğun kardeşi tek yumurta ikizi değilse toplumdaki diğer fertlerden daha fazla risk yok. Ailesinde risk olan, yani ailede de çok miktarda kanserli hasta olan kişilerin hayat tarzlarını gözden geçirmelerinde fayda var. Örneğin sigaradan uzak durmaları gerekir.

Lösemi hangi koşullarda daha kolay iyileşebilir?

Lösemi çocukluk çağında çok kolay iyileşir. Tabii kolay derken bir reçeteyle olmuyor. Aylar süren titiz bir çalışmanın sonucunda istenen hedefe ulaşılıyor. Bugün ülkemizde de dünyadaki iyileşme oranlarını yakaladık. Biraz uzun ve yorucu bir süreç olsa da lösemi yüz güldüren bir hastalık sonuçta. Medyada lösemi çok iyi anlatıldı. Saçlar dökülüyor. Kardeşi ona jest olsun diye kendisi de saçlarını kesiyor filan, hatırlarsınız. Lösemi tedavisi özel merkezlerde deneyimli doktorlar tarafından yapılmalı. Çok hastanın yattığı koğuşlarda lösemi tedavisi yapılmamalı. Lösemide en çok beni rahatsız eden şey enfeksiyonların çok olması. Bir nevi bağışıklık hastalığı olduğu halde bu konu rahatsız edici şekilde önemsenmeyebiliyor. Bunu anlayabilmiş değilim henüz.

Cerrahpaşa’da beraber çalıştığımız dönemlerde de bazı çok ağır kanser tablolarında bile bizi şaşırtan iyileşmeler görülebiliyordu, size göre bir çocuk en çok hangi tabloda tamamen iyileşme umudu verebilir?

Gerçekten de mucizeler oluyor. Çünkü çocuk organizması muhteşem güçlü. İleri yaşlardan çok daha hızlı iyileştirebiliyor kendini. Çocukluk çağında bu yetenek varken biz en kötü durumda bile umudumuzu kaybetmeyiz. Ama maalesef bazen mucize gelmiyor ve mutsuz sonlar da olabiliyor. Son zamanlarda yaşadığım bir mucizeden bahsedeyim. Bir çocuğum tedavisi bitti derken hızlı bir şekilde kötüleşti ve yoğun bakıma yatırmak zorunda kaldık. Hepimiz için kötü bir geceydi. Sabah işime geri döndüğümde tedavi işe yaramış ve çocuk düzelmişti. Çok kötü bir tablo beklerken o sabah uyanmış, oturmuş ve beni öpmek istemişti. Bunu unutamam. Aldığım en tatlı öpücüktü. Mucize denildiğinde o kızım aklıma gelir.

Medyada hemen hemen hergün herhangi bir yiyecek ya da içecekle ilgili olarak, “kanser yapıyor” haberleri dolaşıyor, hematoloji onkoloji alanında deneyimli bir profesör olarak sizce en çok hangi tür yiyecek ve içeceklerden çocuklarımızı uzak tutmak gerekiyor?

Son zamanlarda protest bir hekimlik moda oldu. Doğal ürün adı altında gerekmediği halde pek çok bitki pazarlanıyor. Bunların kanseri önlediği, kanseri iyileştirdiği söyleniyor. Bir modadan da öte bir iş kolu oldu. Bunu bulanları tebrik etmek lazım, çok akıllıca iş kolu yarattılar. İşin içinde bir insan olarak sanayi düşmanlığı yapalım derken oluşan bu yan sanayiden ekmek yediklerini çok iyi biliyorum. Zavallı sarıkızın zavallı sütü bile ne hallere sokuldu. Örneğin pastörizasyon kanser yapar dendi. Şöyle deseler anlarım, sütlerin içine konulduğu kâğıt paketlerde parafin, çeşitli boyalar olabilir. Bunlar hep araştırıldı ve kaldırıldı. Yoğurdun içindeki faydalı bakterileri yok etmekle nasıl kanser oluyor birisi bana izah etsin. Medyada çok boy gösteren doktorlardan uzak dururum. Aşılara karşı da bir akım var dünyada olduğu gibi. Peki aşının yapıldığı hastalıkla örneğin suçiçeği sonrası ortaya çıkan lösemiler var. Bu çocuklar aşılanmış olsaydı lösemi olmayacaklardı. Dünyada ve internette bir bilgi kirliliği var. Hatta örnek vereyim internette benimle bilimsel konuda tartışan anneler de oldu. Sanki deneyler yapmışlar ve sonuçlarını benimle tartışıyorlar gibi haklılıklarını savundular. Tabii bu bilinçsizliğin sebebi uzman adı altında bazı hekimlerin kendi inandıkları şeyleri bilimselmiş gibi göstermeleri. İçinde katkı maddesi bulunması muhtemel olan gıdalar var. Örneğin sosis. İçinde ne olduğunu bilmediğimiz abur cuburlara kimse laf etmezken zavallı ineğin suçu ne? Anne baba kucağında bebekle gezerken sigara içiyor, ama süpermarkette doğal ürün alıyor. Bu da bir tezat. Rusyadan ithal üzüm çekirdeği getirip suyunun sıkıp satılmasına göz yumduğumuz gibi, tarlalarımızın hemen dibinde otobanların kurulmasına da izin veriyoruz. Arabaların egzoz gazları da kanserojen maddeler içerir. Bütün bunları görmezden gelip inek sütü pastörize edilirse kanser yapıyor demek bence art niyetli cahilce bir davranıştır. Aynı kişiler çocukların kanser tedavisinin zararlı olduğunu, esasen şekerin diyetten çıkartılması gerektiğini söylüyorlar. Obezite ve kanser çok araştırıldı. Gerçekten de obezite kansere yatkınlık yaratabilir. Ama obezitenin tek sebebi şeker değildir. Yüksek proteinle beslenen kişilerde obezite görülür.

Peki diyelim ki çok başarılı bir kemoterapi tedavisi sona erdikten sonra çocukların günlük yaşantılarına devam ederken en çok nelere dikkat etmesi gerekiyor?

İlk birkaç yıl hastalığın nüks etme yani tekrarlama olasılığı var. Bu olasılık hastalıktan hastalığa değişiyor. Bu dönemde aileler düzenli takiplere gitmelidirler. Bu düzeni biz hastalarımıza belirtiriz. Kemoterapi bititikten sonraki ilk altı ay bağışıklık ancak toparlanır. Bu nedenle enfeksiyonlara eğilim geçmemiştir. Sonra hastaların aşılarını gözden geçiririz. Bunun dışında sağlıklı beslenme yani dengeli beslenme önemli. Çocukluk çağındaki beslenmede yeterli miktarda yağ, protein ve karbonhidrat önemli. Hastalarımız bu dönemde herhangi bir basit hastalık durumunda bize başvururlar. Tedavi döneminin sonunda ben aileleri büyük bir mutlulukla “azad” ederim ve kontrolleri seyrekleştiririm. O gün hepimiz için bayram günüdür.

Kanser türleri arasında nöroblastom gibi (sinir hücrelerinden çıkan tümörler ) bazı zor tablolarda da güzelce iyileşip, sizi umutlandıran hastalarınız oluyor mu?

Oldukça çok sayıda hem de. Bu hastalarım bana evlenirken ya da askerlik nedeniyle rapor almak için geldiklerinde mutlaka serviste yatan hastaların aileleriyle tanıştırır ve mutluluğumu paylaşırım.

Sizce kanser tedavisinde ülke olarak ne kadar ilerledik?

Ülkemizde kanser teşhis ve tedavisi konusunda bir eksik yok. Ancak son zamanlardaki sıkça değişen yasalar nedeniyle bu konudaki deneyimli kadrolar biraz sarsıldı. Ancak yüz güldürücü gelişmeler de oldu. Her çocuk tedaviye eşit olarak ulaşabiliyor. Yoksa bizde kanser hastalığından iyileşme oranları dünyadaki ile tıpatıp aynıdır. Zaman zaman enfeksiyon sorun olur bizde. Gelişmiş ülkelerde yağmur yağınca arabalar yıkanır, oysa bizim biraz üstümüz başımız kirlenir. Aynı şey.

Houston’da oyun terapisi eğitimim sırasında MD Anderson gibi kanser tedavisinde en ileri merkezlerden, en ünlü doktorların bile kimi zaman tedaviye nasıl devam edilmesi gerektiği konusunda sizlere danıştığına şahit oldum, bu konuda doktorlarımız için neler söylersiniz ?

Biz teknik olarak zorluk çeksek de hastalar ve hastalıklar konusunda deneyimlerimiz daha fazla olabiliyor. Bu hem iyi hem de kötü. Kötü olmasının sebebi bazı hastalıklar maalesef bizde epeyce ilerledikten sonra teşhis ediliyor. Örneğin göz tümörleri. Çünkü bizde çocuklara çocuk doktorları bakmıyor. Baksa da aşı devri bittikten sonra konrole götürmek gibi bir anlayış yok. Sadece hastalanınca.

Sadece çocukların değil, anne ve babanın psikolojisi de hem tanı sırasında hem de tedavi
süresince allak bullak oluyor, peki bir hekim olarak tedavi sırasında psikoloğun rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunu birlikte yaşadık. Sen bize gelmeden önce yarım yamalak ilgileniyorduk bu konularla. Ama senden sonra kendi işimize yoğunlaştık ve çok da iyi oldu. Ailelerde depresyon bulguları hızlıca düzeldi, çocuklara daha kolay ulaşır olduk. Bizim tedavimizde moral çok önemli. Bazı doktorlar gibi moralle hasta iyileşir demiyorum ben. Ama moral ile iyi besleniyorlar, tedaviye ve aylarca yattıkları servise uyum sağlıyorlar. Böyle zor zamanlarda sevgiyle uzanan ellerdir psikologlar.

Sizi hayrete düşürecek kadar zor bir tabloda iyileşip, hastalığı geride bırakan çocuklar oldu mu?

Olmaz mı? Hem de çok. Bize en zorlu hastalar hafta sonuna girerken veya uzun bayram tatilleri öncesi adeta kapımıza bırakılır. Ekibimiz çok iyi. Çocuklar çok güçlü. Aileler bize güveniyor. Eh biz de bu konuda oldukça yetenekli ve tecrübeliyiz.

Sizin de iki çocuk babası olduğunuzu biliyorum, peki bu alanda çalışırken siz psikolojinizi nasıl dengeliyorsunuz ve hasta yakınlarına neler tavsiye edersiniz?

Başlangıçta çok zor oldu tabii. Her olayda suçluluk duygusunu sorguladım kendimde. Çocuklarım hastalandıkça allak bullak oldum. Ama zaman içinde işinizi doğru yapıyorsanız bu duygu yerini teslimiyete bırakıyor. Çünkü siz işinizi doğru yaparsanız işler kötüye değil iyiye gidiyor. Anne babalara tavsiyem şu oluyor her zaman: “Siz vazifenizi yapın. Çocukla aramızda köprü olduktan sonra biz sizi mutfağımıza sokmayacağız yani yormayacağız, biz yemeği pişireceğiz, siz misafirimiz olacaksınız.”

* İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Pediatrik Hematoloji Onkoloji Bilim Dalı