Ebeveynlik psikolojik olarak en zorlayıcı girişimlerden biri olabilir. Hemen tüm ebeveynler, anne-babalığın tarif edilemez zevklerinin, yaşattığı endişe, şüphe, çaresizlik ve depresif ruh haliyle neredeyse eşit yoğunlukta olduğu konusunda hemfikirdirler. Bu, psikologların büyük “ebeveynlik paradoksu” dedikleri şeydir.

Ebeveynlerin kendi mücadelelerinde gördükleri türden bir ironi, bilimsel çalışmalarda da görülebilir: Kimi çalışmalar ebeveynlerin, çocuk sahibi olmayan yaşıtlarına göre daha mutlu olduklarını söylerken, kimileri de bir ebeveynin akıl sağlığı üzerinde ciddi baskılar yaratabilecek sorunlarla karşı karşıya gelebileceğini ifade ederler. Burada ebeveynliğin (ya da aslında anneliğin) hangi koşular altında akıl sağlığını zorlayıcı bir durum olduğudur. Acaba belli türden anneler, diğerlerine oranla daha fazla sorun mu yaşarlar?

Kısaca söylemek gerekirse, evet. “Annelik” üzerine ne kadar yoğunlaşırsanız, akıl sağlığınız o kadar kötüye gider.

Yenilerde yapılan iyi bir araştırma*, annelerin ebeveynlikle ilgili alışkanlıklarının akıl sağlıklarını etkilediğini, depresyon ve endişe bozukluğu risklerini de beraberinde getirdiğini ortaya koyuyor. “Yoğun annelik” bir başka deyişle annelikle ilgili her şeyin gereğinden fazla önemsendiği annelik, ebeveynlik paradoksunun sebeplerini layıkıyla açıklıyor. Bir “yoğun anne”yi gördüğümüzde hepimiz tanırız, (muhtemelen kendimizi de böyle tanımlarız), fakat araştırmayı yapanlar bu durumu açıklamak için beş unsura değiniyorlar:

Özcülük: Annelerin çocuk bakımında babalardan daha “becerikli” ve dolayısıyla daha “gerekli” oldukları düşüncesi…

Tatmin: Bir ebeveynin tek ve önemli mutluluk kaynağının çocuğu olduğu düşüncesi…

İçgüdüler: Annenin, çocuğun gelişimi için gerekli içgüdüsel donanıma daha çok sahip olduğu düşüncesi…

Zorlayıcılık: Ebeveynliğin dünyanın en zor işi olduğu düşüncesi (araştırmada dinlenen katılımcılardan biri ‘anne olmak, bir şirketi yönetmekten daha zor’ diyor.)

Çocuk-merkezlilik: Çocukların sürekli size ihtiyaç duyduğu ve onların ihtiyaçlarının sizinkilerden önce geldiği düşüncesi…

Bu unsurlar annelerde, babalara oranla daha çok görülüyor (Araştırmaya katılan 181 anne 5 yaş ve daha altında çocuk sahibi). Araştırmayı yapan psikologlar aynı zamanda annelerin ailede kimlerden sosyal destek aldıklarını ve aile yaşamının onları ne ölçüde depresif, stresli ya da memnun ettiğini de sorgulamışlar. Tahmin edebileceğiniz gibi bulgular “ebeveyn olmanın değil, ebeveynlik yöntemlerinin akıl sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yarattığı”nı gösteriyor. Kısaca söylemek gerekirse daha “yoğun anneler” diğerlerine göre akıl sağlıklarını daha çok zorluyorlar.

Örneğin, özcülük unsurunun yüksek olduğu (çocuk için kendisinin, babadan daha önemli olduğunu düşünen) anneler kendinden memnuniyeti en düşük, stres baskısı en yüksek anneler. Ancak bu annelerde depresyon oranı düşük, çünkü çocuğun hayatında ne denli önemli olduğu düşüncesi depresyonu bertaraf ediyor.

Anneliğin, şirket yönetmekten daha zor olduğunu düşünen anneler daha depresif, daha stresli ve kendilerinden en az memnun olanlar. Çocuk merkezli anneler ise hayatlarından daha az memnunken, stresten ve depresyondan korunuyorlar.

Araştırmaya katılan annelerin yüzde 23’ünün depresyonda olduğu görülüyor ki bu (ABD özelinde) genel istatistiklerin bir hayli üstünde (Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü’ne göre depresyonda olanların bütün nüfusa oranı yüzde 6.7).

Araştırmacılar şu soruya cevap bulmak gerektiğini düşünüyorlar: “Eğer yoğun annelik akıl sağlığı üzerinde bu denli olumsuz bir baskı oluşturuyorsa, kadınlar bunu kendilerine neden yapıyorlar.” Bir çok anne muhtemelen kendisine bu soruyu soruyordur zaten. Araştırmacıların cevabı ise şu: “Bu şekilde daha iyi birer anne olacaklarını düşünüyor olabilirler, çocuklarının bilişsel, toplumsal ve duygusal gelişimi için kendi akıl sağlıklarını kurban ediyorlar. Aslında, yoğun annelik çocuklar üzerinde annelerin umdukları etkiyi yapmıyor olabilir.”

Aslında, ebeveynliği aşırı önemsediğimizi ortaya koyan pek çok gösterge var etrafta: Çocukların her anını planlıyor, onlara oynayacak zaman neredeyse hiç bırakmıyoruz ve bu onların akıl sağlıklarını da olumsuz yönde etkiliyor. Ayrıca istemeden de olsa çocuklarımızın hayatını mahvettiğimiz bir sürü yöntem var, bazen kendi ailelerimizi dinleyerek, bazen içimizden onlara itiraz ederek yapıyoruz bunu.

Yapıp ettiğimiz her şeyin, çocuklarımızın gelişmelerini ve hayatta gösterecekleri başarıyı olağanüstü etkileyeceğini düşünmek çok kolay. Fakat bunun her koşulda doğru olmadığını akılda tutmak da önemli. Kendi akıl sağlıklarımızı çocuklarımızınki kadar önemsemek yapabileceğimiz -belki ilk- muhtemelen yapabileceğimiz en iyi şey. Çünkü çocukların sezgileri çok güçlü. Kendi mutluluğumuzu ve akıl sağlığımızı korumak yapabileceğimiz en iyi şey. Çünkü bu, onlara bırakabileceğimiz en değerli miras.

Alice G. Walton, Forbes’un düzenli bloggerlarından. Sağlık, özellikle akıl sağlığı konularında yazıyor. Biopsikoloji uzmanı Walton, aynı zamanda TheDoctorWillSeeYouNow.com adlı sağlık sitesinin de editörlerinden. Walton’a yazısını yayınlamamıza izin verdiği için teşekkür ederiz…

* Kathryn M. Rizzo, Holly H. Schiffrin ve Miriam Liss, “Insight into the Parenthood Paradox: Mental Health Outcomes of Intensive Mothering”, Journal of Child and Family Studies, Haziran, 2012. http://www.springerlink.com/content/q4g020t496534311/

Kaynak: Forbes