Sevgili arkadaşım Metin Solmaz atlar ve çocuk gelişimi ile ilgili yazıp yazamayacağımı sorduğunda, önce gündelik işlerin yoğunluğundan ve düzenli yazı çıkaracak kadar konu bulup bulamayacağımdan emin değildim. Fakat yazmaya başladıkça gördüm ki yazacak çok şey varmış. Ve sonra bugünkü yazı çıktı ortaya. İlk olarak genel bir bilgi verip, arkasından detaylara girmeye karar verdim. Umarım faydası olur…

İnsanoğlunun tarihini geri dönülmez bir biçimde değiştirmiş olan atların insan yaşamına etkisi anlatmakla bitmez. Seyahat edebilme özgürlüğünden tutun da, savaşlara kadar -her ne kadar savaşın kötü bir şey olduğuna inansak da- insanın yolculuğunu hızlandırdığını yadsıyamayız. Hoş, bugün hayatımızın vazgeçilmezleri olan tüm teknolojik gelişmeler maalesef tamamen savaş kaynaklıdır.

Atların insanla birlikte geçirdiği binlerce yıllık süre içerisinde insana katkıları hayli kabarık bir listeyi içerir. Fakat bugün bunların bir çoğunu sahip olduğumuz teknoloji sayesinde ekarte etmiş bulunuyoruz. Örneğin seyahat etmek için daha hızlı araçlarımız, çiftlik işleri için traktörler, savaşlarda kullandığımız tanklar, vb gibi. Fakat bu özellikler arasında yerine bir şey koyamadığımız ve atın bence en önemli özelliği olan “insan terbiyecisi” rolünden bahsedecegiz.

Tarihi incelediğimizde büyük ailelerin, kralların, yöneticilerin çocuklarını atlarla büyüttüklerini görürüz. Bunun sebebi, çocukların sosyetik bir ortamda olmaları değildir elbette. Bunun daha çok atların eğitici özelliklerinden kaynaklandığını görürüz. Artık somut olarak bildiğimiz üzere, atların üst beyni (cortex) yoktur. Onlar tamamen alt beyin hayvanıdır (Kedi ve köpekte zar halinde bile olsa cortex bulunur). Bildiğimiz gibi, insanda cortex medeniyetin gelişmesiyle kalınlaşmıştır. Gündelik olaylar, iş güç, para vb. olgular bu merkezden kontrol edilirken hisler, yani  acıkma, sevme, korku gibi şeyler ise alt beynimiz tarafindan kontrol edilmektedir. Dolayısıyla, bir insan at ile yanyana geldiğinde bir nevi kablosuz ağ devreye girer ve atın alt beyni ile insanın alt beyni bağlantı kurar. Ve o an itibariyle at bizim tüm hislerimizi korku, sevgi, kendine güven veya tersi, hepsini algılar! Bu aşamada ata yalan söylemek imkânsızdır. Sahte imajların hiçbirisi atı kandıramaz. Herkesin bildiği bir soyadı, para veya bir BMW otomobil onu hiç etkilemeyecektir.

O yüzden, bir atın karşısında herkes eşittir. Aşağı yukarı bizden on misli büyük olan bu varlığı sevk ve idare etmek istiyorsak, mecburen zihnimizi ve korkularımızı kontrol etmeyi öğrenmeye başlarız. Atın bizi aldığı bu sınavı geçebilmek için cesur olmak, kendine güvenmek, hızlı karar almak, aldığı kararı hızlı bir biçimde uygulamak ve farkındalık gerekmektedir.

Atlar sürü hayvanıdır ve sürüde bir alfa erkek ve bir alfa dişi bulunur. Onların liderliğinde yaşarlar ve günümüze adapte ettiğimizde atı yönetebilmek lider özellikleri gerektirmektedir. Zaten yukarıda saydığımız özellikler de bir liderde bulunması gereken asgari özelliklerdir. Atın bütün bu özellikleri çocuk gelişiminde bize bulunmaz bir hizmet sunmaktadır. Henüz yerine koyabileceğimiz bir teknoloji geliştirebilmiş değiliz, dolayısıyla her anne babanın bir şekilde bu durumdan faydalanması gerektiği oldukça açıktır… Bugün artık dünyada çocuk psikologları ve psikiyatrlar hiper-aktivite, ADD, ADHD gibi çok yaygın sorunları ilaç kullanmadan, at binerek tedavi edebileceklerini fark etmiş vaziyetteler. Hippoterapi dedigimiz atlı terapi otizm, serebral epilepsi gibi daha zorlu sorunlarda devreye girer ki, bu konuya ilerde daha geniş yer vereceğim.

Bir sonraki yazımda ise atın bahsettiğim hizmetlerinden doğru bir şekilde faydalanabilmek için neleri bilmemiz gerektiğini anlatacağım…