Doğanın yapısı ve işleyişiyle, müziğin aynı temel üzerine kurulduğunu söyleyebiliriz. Yaşamın her anında var olan ritm, biz farkında olmadan tüm yaşantıyı düzenler. Anne karnından çıkan bebek, alıştığı ritm bozulduğu için ağlar ve eski düzenine ait hatırladıklarını duyduğu zaman kendini güvende hisseder. Zamanla bebek kendi ritmini oluşturur, doğal olarak da bunu korumaya çalışır. Bireyin bilinçaltında geliştirdiği ritm, yaşantısının en belirleyici özelliği olur. Doğanın kusursuz düzenidir aslında aranan. Evrenin kusursuz ritmi insanda güven duygusu oluşturur. Güneşin her sabah doğacak olduğunu biliriz, bunu düşünmeyiz. Bu güven üst ego karşısında unutulur, yıkılır, bozulur ama bir yandan da hep aranır. Savaşlar, doğa tahribatı bunun en belirgin örnekleridir.

İnsanların fiziksel özellikleri birbirinden farklı olduğu gibi “müzik”leri de birbirinden farklıdır; sesleri, konuşma ritmleri, kalp ritmleri, yürüyüş tempoları… Fiziksel yapının dışında, kişiler “müzik”leriyle de birbirinden ayrılırlar. Yaşanılan çevreye uyum sağlama çabasındaki birey bir süre sonra farkında olmadan kendi ”müziğini” unutabilir ve bulunduğu düzenin, ortamın “müziğini” benimseyebilir. Böylece “tek seslilik”  kaçınılmaz bir sonuç olur.

Peki, bu kaçınılmaz sonuca varmadan ne yapalım, ne edelim, çocuklarımıza nasıl bir müzik eğitimi verelim? Öncelikle müzik yapmak için illa bir enstrümana ihtiyacımız yok. Müzik yapmak için sesimiz var, vücudumuz var, evde kırılıp dökülmeden çalınabilecek mobilyalar, kap kacak var. Tüm bunlarla evinizde küçük bir aile orkestrası kurmayı deneyebilirsiniz mesela, sonra bir bakmışsınız evde kendi çalgılarınızı yapıyorsunuz J Komşularınız hariç ev sakinlerinin bu çalışmalardan büyük keyif alacağını söyleyebilirim.

Ayrıca çocuğunuza çalgıları öğretmek için dinlediğiniz eserlerdeki çalgıları bulma oyunu oynayabilirsiniz. Fakat dinleyeceğiniz parçaları önce siz analiz ederek eserdeki çalgıları araştırıp görsellerini bulmanız daha etkili olacaktır.

Çocuklarınızla birlikte özel müzik dinleme zamanları yaratıp dinlediğiniz eserler üzerine keyifli sohbetler yapabilir, hayali yolculuklara çıkabilirsiniz. Birlikte neler dinleyebilirsiniz? Öncelikle evde dinlenen müziklerden çocukları soyutlayamayacağınız için kendi müzik arşivinizi gözden geçirmenizi öneririm. Klasik müzik dinlemenin çocukların zihinsel gelişimlerinde olumlu etkileri olduğu biliniyor. Hatta bu araştırmalar bebek sektöründe bir açılıma neden oldu. Baby Einstein DVD’leri, Baby Mozart, Baby Beethoven CD’leri… Böyle sürüp giden bir liste var. Çocuklarınıza neler dinleteceğinizi araştırırken rastlamışsınızdır bunlara. Şöyle söyleyebilirim, tüm bu müziklerin birer pazarlama harikası olmak dışında bir değerleri yok benim gözümde. Yeni öğrendiğim bir bilgiyi de sizinle paylaşayım; Amerika’da bir sivil toplum kuruluşunun çalışmaları sonucu Baby Einstein DVD’lerin üzerinden önce “eğitici” ibaresi kaldırılmış, sonra da Baby Einstein şirketi, alınan DVD’lerin iade edileceğini kabul etmiştir. Eh, bu listeyi de çöpe attık. Öyleyse, bu konu üzerine biraz mesai harcayıp klasik müzikte eseri seslendiren orkestra ve solistlere göre araştırmalarınızı yapıp, eserlerin en iyi icralarını bulmaya çalışmalısınız. Ayrıca klasik müzikle de sınırlı kalmayıp çocuklarımıza dünya müzikleri, caz, blues, rock ve türkü gibi farklı türlerden müzikler de dinletmelisiniz. Tabii icra konusunda aynı hassasiyeti göstermek şartıyla. Neticede bebekler ve çocuklarla ilgili her üründe olduğu gibi, müzik eğitimi konusunda da sektörel tuzaklar var ve ebeveynlerin bu konudaki iştahı da sömürülmeye çok açık. Bu durumda, müzik eğitimi konusunda da “bilinçli tüketici” olmak önem kazanıyor. “Tüketici” kelimesinin tüm olumsuz anlamına rağmen, sektörün gözünde farklı bir konumda değilsiniz çünkü. Ve konu eğitim olduğunda daha dikkatli, daha bilinçli olmak ise kaçınılmaz.

Peki, ben ne yapıyorum? Müzik öğretmeni ve müzisyenim, ilk çalışmalarıma eğitimini aldığım ilköğretim düzeyindeki çocuklarla başladım. Fakat çocuklardan gelen “Müzik her yerde var mıdır?”, “Müziği kim bulmuş?” gibi sorular beni okul öncesi dönem müzik eğitimine yönlendirdi. 11 yıldır devlet okulları, özel okullar ve farklı farklı kurumlarda 4-6 yaş çocuklarla müzik çalışıyorum. 6 yaş ve üzerine başlangıç piyano eğitimi, 8 yaş ve üzeri için de flüt eğitimi veriyorum. Son 2 yıldır tüm çalışmalarımı evimde kurduğum müzik atölyeme taşıdım, adını da Yeşim’in Müzik Odası koydum. Çünkü okullardaki müzik dersleri törenlerde şarkı söyleyebilmeye endeksli. Diğer kurumlarda da “aileler bunu istiyor” açıklamasıyla, yıl sonu gösterilerine hazırlık yapmanın öncelikli olduğu bir eğitim veriliyor. Bunun “halk bunu istiyor” diye kötü TV dizilerini dayatmaktan bir farkı yok. Yıl sonunda birkaç şarkı çalabilecek, söyleyebilecek olmak, müziğin temel bilgilerinin alındığının göstergesi olamaz. Sadece bir gösteri, şov olabilir. Yıllarca farklı kurumlarda çalıştıktan sonra biriken rahatsızlıklarım; beni kendi inandığım, öğrendiğim ve sürekli meslektaşlarımla tartışarak geliştirmeye çalıştığım yöntemlerimle, tek başına çalışma noktasına getirdi. Bunu da evimin bir odasını müzik atölyesine çevirerek uyguluyorum. Hem çocuklar bir kurumun kapısından girdiklerinde farklı bir psikolojiye girebiliyorlar. Yeşim’in Müzik Odası ise, evin bir odası. Ev sıcaklığında çalışabiliyoruz.

Yeşim’in Müzik Odası’nda, çocuklara daha okuma yazma öğrenmeden, oyunlarla, masalla müziğin dilini (nota bilgisi) öğretiyorum. Kendi iç müziklerinin, doğanın, çevrelerinin müziğinin farkına varmaları üzerine çalışmalar yapıyorum. Müzik kulaklarının gelişmesi, nota okuma, ses bilgisi gibi müziğin temel bilgilerini farklı çalışmalar yaparak vermeye çalışıyorum. Müziğin diğer sanat dallarıyla ilişkilerine bakıyoruz, farklı türlerde çeşit çeşit müzikler dinliyoruz. Bu eğitimlerin sonunda kalıcı bir müzikal kültür edinmelerini ve sağlam bir temelle enstrümana başlamalarını hedefliyorum.

Öğrenme sürecim hâlâ devam ediyor ve bu işi yaptığım süre boyunca da devam edecek.