İnsan ilişkilerinde, özellikle fingir durumlarında büyük bir güvensizliğim var. Hep aklımın bir tarafı “Karşımdaki bana kazık atarsa ona verdiklerimin yok olmasını kaldırabilir miyim?” hesabı yapıyor.

Bu o kadar belirgin ki, bir gün annem sordu: Gerçekten tamamen güvendiğin biri var mı? Kadın – erkek ilişkilerinde daha da ayyukta bu durum. Hiçbir adam tamamen saygın ya da tamamen güvenilir değil. Ne yaparsam yapmalıyım ama asla o gittikten sonra yıkılacak kadar hayatıma sokmamalıyım.

En aşık olduğum adam dahil kimse hayatıma dahil olmayı başaramadı şu ana kadar. Sorsan dışardan acayip dahil edesim var ama bir şekilde asla dahil etmiyorum. Bir gün o ara âşık olduğum adam arkadaşlarımla rakı içecek diye okadar gerildim ki (4 senenin sonunda!) en son yakın bir arkadaşım (ki erkekti, kıskançlıktan değildi bu durum yani) “Canım, sen yoksan o adam yok. Ne olursa olsun sende bittiği saniye bende biter. Facebook profilimde herifle konuşmalarımızı falan göremezsin. Boşuna tedirgin olma” dedi.

Çünkü gerçekten acayip tedirgindim, sürekli olarak benden vazgeçileceğine ve ilişkinin biteceğine inanıyordum. Sonrasında da adamı kendi hayatımın parçalarında görüp yaramı kanatmak istemiyordum. Burda sözü geçen ilişkinin arazlarının suçu olduğu kadar benim geçmişimin de suçu vardı.

Anne-babada görülen kadın-erkek ilişkisinin bir kadının tüm ilişki hayatının nasıl içine edeceğinin canlı örneği sayılabilirim. Zaten her ne kadar babam böyle bir şeyin farkında değilmiş gibi davransa da en çok o farkında ve en çok o suçlu hissediyor kendini benim şahane(!) ilişki geçmişimden.

Yanlış anlaşılmak istemem, babama ya da anneme kızgın değilim. Bence insan ailesine 18’ine kadar kızıyorsa normal, sonrası ise şımarıklık. 18’den sonra anlaşılmalı ki yapacak bir şey yok. Tamam ailen hatalar yaptı da şu andan itibaren senin yapabildiklerin ve yapamadıkların mevzu bahis. Onlar iyi-kötü bir şey yapmış. Şu an artık senin başarın ya da başarısızlığın hayat.

Bunu kavradıktan sonra her şey daha kolay oluyor bence. Çünkü nispeten içindeki kavga bitiyor, daha doğrusu o kavgayı çok önemsemiyor oluyorsun. Kendinle ilgili daha gerçek ve sert kavgalara girmiş oluyorsun çoktan. Hele de hayatla bir derdin varsa, yeni bir şey yapmadıkları sürece aile kızgınlığıyla ilgilendiğin olmuyor.Benim babam karısını aldatan adamlardan biri oldu. Koca olma konusunda hiçbir zaman başarılı olamadı, hoş şimdi bakıyorum da bence zaten başarılı olma gibi bir isteği de olmadı. Ama Allah var, çocuklarına düşkün bir babaydı hep. Hiçbir zaman “Babam annemi aldattı, bizi de bırakıp gidecek” korkum olmadı, tersine alabildiğine şımarık büyüdüm. Yorganım düşünce uyanıp yan odada uyuyan babama “Babaaaa! Yorganım düştü” diye bağıracak kadar şımarık! Ben olsam bana katlanamayabilirdim.Gel gör ki kadın-erkek ilişkisiyle ilgili beynimde yer alan ilk kodlama erkeklerin kadınları üzdüğü, hem de çok üzdüğü yönünde oldu.

Biraz(!) sancılı bir aldatma hikâyesinin gölgesinde büyüdüm. Garip bir hikâyeydi çünkü boşanmak isteyen annemdi. Bu gibi durumlarda adamlar boşanıp âşık oldukları “diğer” kadına koşmak isterler, kadınlar “Hayır ulan! Tapun bende, bir yere gidemezsin” der. Bizde tam tersi oldu, anne boşanmak istedi baba “Çocuklarımın büyümesini kaçırmak istemiyorum” dedi. Hoş o kadar kendi gönlüne kapıldı ki zaten kaçırdı. Aynı avukatla çalışmasalar belki daha hızlı boşanabilirlerdi. Bir müddet annemin sabah verdiği boşanma dilekçesini babam öğleden sonra avukatın bürosuna uğrayıp aldığı için boşanma uzun sürdü.

Boşanma uzadıkça kavgalar çoğaldı, kırgınlıklar arttı, kadın-erkek ilişkilerindeki arızalar çocukların gözüne sokuldu, âşık olunan diğer kadının kıskançlık krizleri yüzünden uykularından oldu çocuklar, yılbaşları bayramlar gibi bir arada olunması gereken zamanlar kâbusa döndü. Diğer kadın asla huzur vermedi bugünlerde. Zaten hep bir kaos ortamı yaratıldı ve bir arada olunmadı ya da o kadar gergin bir arada olundu ki çocuklar çoook uzun seneler nefret etti ailecek bir arada olunması gereken tatil günlerinden. Babalar gününde babamı aramamış olmak ve bugünün bilincinde olarak bunu yapmış olmak sadece benim vefasız bir çocuk olmamdan kaynaklanmıyor yani. Baba evden bir yılbaşı gecesi gider ve size bin bir emek donatılmış bir sofrada bol miktarda “keder” yedirirse siz de babalar gününde o “keder”den ikram edebilirsiniz bazen.

Tüm bunları yaşayıp geride bırakmış bir çocuk olarak başkasına âşık bir ebeveyn bu yazıyı okuyorsa tek tavsiyem hemen, hiç uzatmadan ayrılması. İnanın bana çocuk çok daha sağlıklı ebeveynlerle büyüyecek ve aşka saygı duyacak.

Ailemi ayıran ve beni yıllarca bir saatte en fazla telefon açma rekoru kırarak huzursuz eden diğer kadından cok uzun yıllar nefret ettim. Gözümde tüm kötülüklerin nedeni oydu çünkü. Abim, bir erkek olduğundan sanırım, daha hırçın tepkiler verdi. Bir gece öyle bir isyan etti ki içim aktı. Aniden bende bir ampul yandı. Bu kadar nefreti hak etmiyordu çünkü buna değmezdi. Nefretimin kimseyi yok ettiği yoktu benden başka. Herkes kendi hayatına huzur içinde devam ediyordu. Abimin o isyan gecesi bana fark ettirdi ki nefret çok ağır bir yük ve ayrıca ne benim ne abimin ne de annemin sağlığından daha değerli değil. O gün karar verdim, “Tamam ulan!” dedim, “Madem çok istiyorsun kabul görmeyi, kabul edeceğim seni”. Kendimi ne kadar aşağılık hissedecek olmam umrum değil, abim değer yargılarımdan daha değerli. Çünkü biliyordum, ben kabul ettiğim zaman abim de edecek ve onun da ruhu nispeten huzur bulacak.

Barışma süreci de enteresan bir sürü ders verdi bana. Diğer kadına selam verdiğim, onla yemek yediğim ilk gün babam o kadar huzurlu uyudu ki çok üzüldüm. Daha önce ben neden esirgemişim bu huzuru babamdan, dedim. Tamam iyi bir koca değildi ama huzurlu uyumayı hak eden bir babaydı.

Bir yandan babam huzurlu diye sevinirken bir yandan da babamlar(!)la olduğum zamanları annemden sakladım başlarda. Karısını aldatan adam tepkileri verdim, utanmasam her diğer kadınla görüştüğümde bir çiçek kapıp eve gideceğim! Kendimi bir numaralı karaktersiz olarak gördüm. Yıllarca tü-kaka yaptığım kadınla görüşüyordum ve işe bak ki kadın huzurlu bir kadındı yan yanayken. Kabul görmek onu sakinleştirmişti. Bana bulaşmıyor, germiyor tam tersine enginar sevdiğimi keşfedip ben gideceğim zaman normalde yemek yapmayan kadın enginar hazırlayıp mutfağa koyuyordu. Gayet zarifçe hem de. Şov yapmadan, “Bak ben sana neler neler yapıyorum, beni sev” çığırtkanlıkları olmadan.

Diğer kadının çocukları için de en az bizimki kadar zor bir süreç olduğunu o zaman fark ettim. Yıllarca sıkıntının büyüğünü biz çekiyoruz diye içten içe sinirlenmiştim çocuklara ama onların duygusal yükü bizimkinden ağırdı. Ne de olsa onlar da babalarını aldatan bir annenin çocuklarıydı ve bu ülkede baba aldatıyorsa çapkın, anne aldatıyorsa orospudur! O iki çocuk, hem de erkek çocuk, bununla baş etmek zorundalardı. Hem de babaları cok erken vefat etmişti.

Gel zaman git zaman ben babamlarla yaşamak zorunda kaldım bir müddet ve işin komiği diğer kadınla babamdan daha iyi anlaştım. Annem iş için şehir dışına giderken “Aklım arkada değil, … size iyi bakar” dedi diğer kadın için. Öyle de oldu. Artık diğer kadın ve babam da birlikte değiller, ben de arayıp hal hatır sormuyorum ama biliyorum, başıma bir şey gelse ve ben diğer kadını arasam koşarak gelir yardımıma. Bir şekilde kabullendik birbirimizi. Her diğer kadın da böyle olmaz ama bizimki çocukların dokunulmaması ve itişilmemesi gereken varlıklar olduğunu bilirdi, adamı çocuklarından uzaklaştıran pisliklerden değildi. Tersine ara bulurdu. Babam da çocuklarına dokunulmasına izin veren bir adam değildi zaten. O babaları hiç anlamadım, bir baba nasıl bir insanın gazına gelir de çocuklarını ihmal eder? Bu bence karaktersizlik, yanlışlıkla baba olmuşluk.

Bu arada ben ilk aşkla tanıştım ve o zaman babamla diğer kadının ilişkisi bana en büyük ilişki örneği oldu. Neden biliyor musunuz? Birbirlerini oldukları gibi, tüm hatalarıyla, kusurlarıyla, rezillikleriyle, parasızlıklarıyla, sarhoşluklarıyla vs. kabul etmişlerdi onlar. Bu çok sık rastlanan bir şey değil. Babam bir yerde sarhoş olsun, diğer kadın hiç utanmaz yanındaki adamdan. Sabah dün ne yaptın konuşması geçer ama ertesi gün yine göğsünü gere gere aynı yere, aynı adamla gider. Adamın kusurlarından utanmaz. Babam da diğer kadını aynı şekilde her şeyiyle kabul etmişti. İnsan şapka çıkartıyor bu sevgiye. İlk âşık olduğumda anladım yanındaki adamı her şeyiyle kabul etmenin ne kadar zor ve ne kadar özel bir şey olduğunu. Sonra ilk aldatılma! Annemin neler hissettiğini de ancak o zaman anladım. Nasıl bir şok! Üstelik ben evli değilim, iki çocuğum yok, bırak çok yakınım olmasını diğer kadını tanımıyorum bile… “Annem bununla nasıl başa çıkmış?” dedim. O günden beri anneme daha da düşkünüm sanırım.

Tüm bu hikâyenin sonunda babamın, diğer kadının, 4 çocuğun, annemin, çocukların babasının ve ebeveynlerin ailelerin huzuru kaçtı. Yaklaşık 15 yıl. Hiç ilgisi olmayan insanlar birbirlerini çok sevdikleri halde görüşemez oldular. Biz abimle pes ettik görüşmeye başladık (bugünkü aklım olsa ilk günden kabullenirdim, o süreç hem çok yorucu hem kimseye bir şey vermiyor) ve sonunda ayrıldılar! 15 yıl, uğruna her şey ve herkes hiçe sayılan bir aşk ve sonunda bitti! Hem de pek iyi bitmedi! Diğer kadınlar için not: Ne yaparsan yap ne kadar seversen sen o ilk kadının yerine geçemiyorsun boşuna yarışma onunla. Bir sabah adam uyurken bir şey sorunca ilk kadının ismiyle “… uyuyorum, sonra konuşuruz” diyor sana. Ben de bir dönem diğer kadın oldum, diğer kadın olmak da hiç eğlenceli değildi. O kıskançlık, o kendine güvensizlik, o tırnaklarınla adama yapışma hissi “aman adam gitmesin” diye, o kadınlık gururunun yerlerde sürünmesi ve o ilişkini savunmak zorunda kalma durumu… Kâbus olmalı…

Ben babamdan ve diğer kadından öğrendim gerçekten bir ilişkiye nasıl sahip çıkılacağını. Babamdan ve diğer kadından öğrendim tutkunun neler yaptırabileceğini, aşkın ne olduğunu. Ama ben babamdan ve diğer kadından öğrendim aşkın arkada insan gözyaşı bırakmaktan daha değerli olamayacağını. Babamla diğer kadından öğrendim çocuklarını harcamadan önce düşünmek gerektiğini. Babam ve diğer kadından öğrendim baba ve anne olarak herşeyi yapsan da kadın-erkek olarak çocuğunun annesi/babasıyla kurduğun ilişkinin çocuk için ne kadar önemli olduğunu. Ben annemden öğrendim insanlar başkalarına âşık oldukları zaman kötü insanlara dönüşmediklerini, o sevgiye şapka çıkarmak gerektiğini. Bana annem öğretti bir adamı ömürlük alamayacağını, aşık olmanın bir suç olmadığını. Kendi hikâyem için, bu keşke en başında cesurca “bakın biz aşık olduk, özür dileriz ama bu böyle” deselerdi. İnkâr etmek, sürüncemede bırakmak herkesi daha çok yaralıyor. Ben babamdan öğrendim adamlara güvenilemeyeceğini. Başkasına aşık olduğu için değil, bunu yeterince dürüst ve cesurca yapmadığı için. Annemle olan ilişkisinde annem, diğer kadınla olan ilişkisinde de diğer kadın her zaman babamdan daha dik ve güçlüydü. Ve işte bu dik durabilme, cesur olma konusuna uyandığım saniye babama saygım bitti. Bir erkek olarak yapması gerekenleri yapamadı, çocuklarını koruyamadı, kadınları üzülmekten alıkoyamadı… Bir gün, tam hangi evrede bilmiyorum ama babama saygım bitti. İşte o gün tüm adamlara saygım bitti.

Aşkı her şeyden değerli bulanlar çocuk sahibi olmak için biraz daha düşünsünler derim. O çocuklar o kadar şahane büyümüyor sonra. Yaraları zorluyor hem kendilerini hem etraflarındaki insanları.

Yeni flört ettiğim adam, çok ters olduğum bir gün “bugün kötü senaryo günü mü?” dedi, “hayır korkma günü” diye cevap verdim ki bu bana uyandırdığı güvenin en büyük kanıtı. Ben yaralarımı göstermem pek. Sonrasında cevap geldi “ben korkmuyorum, senin korkmandan da çekinmiyorum” diye. Bu adam bunu söylemek zorunda olmamalıydı, geçmişin diyetini o ödememeli. Ya onun da yaraları varsa ne olcak? Birbirimizi harcayıp bırakacak mıyız?…