Berkin’in de annesiyim bundan böyle. Hepimiz Berkin’in de annesiyiz artık. Çocuklarımızın yüzüne bakarken giden çocuğumuzun yüzü hep gözümüzün önünde duracak. Daha donuk bakacak gözlerimiz. Daha tedirgin, daha ürkek…
Giden çocuğumuzu aklımıza getirmeden sarılamayacağız çocuklarımıza. İçimiz daha çok titreyerek öpüp koklayacağız oğullarımızı, kızlarımızı. Gelip içimize oturan acı içimizde kök salacak. Çaresiz, bu ömürlük acıyla yaşamayı öğreneceğiz.
Gülüp oynamanın çocuklarımızın hakkı olduğunu bildiğimizden onlarla birlikte biz de gülüp oynayacağız, evet. Ama yüzümüz gülerken içimiz hep burulacak bundan böyle. “Giden çocuğumuz da şimdi burada bizimle gülüp oynasaydı” diye geçireceğiz içimizden, her güldüğümüzde.
Giden oğlumuzu geri getiremeyeceğimizi bildiğimizden, geride kalan oğullarımız, kızlarımız gitmesin diye uğraşacağız. Acının böylesini bir daha yaşamayalım diye gözümüzden sakınacağız çocuklarımızı.
Bakkala ekmek almaya gittiklerinde aklımız çıkacak, yüreğimiz oynayacak. Yaşadığımız kentlerin sokakları, caddeleri hep tekinsiz görünecek gözümüze. Bir güvercin tedirginliği kök salacak içimizde. Tedirginliğimizin kökleri kaynayacak acımızın köklerine.
“Tıpkı bir güvercin gibi olacağız artık… Onun kadar sağımıza solumuza, önümüze arkamıza göz takmış gibi olacağız. Başımız onunki kadar hareketli… Ve anında dönecek denli de süratli.”*
“Kendimizi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde” göreceğiz, ama “bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz” diyemeyeceğiz. “Bu ülkede insanlar çocuklara dokunmaz” diyemediğimiz gibi. Artık hep ürkek olmaktan hiç özgür olamayacağız.
Bu acı, bu tedirginlik, bu ürkeklik ne kadar hepimizinse duyduğumuz öfke de o kadar hepimizin olacak. Oğlumuzun canını alanlar yargılansınlar, hesap versinler isteyeceğiz. İşimiz gücümüz adalet aramak olacak bundan böyle. Adalet bulamadıkça öfkemiz hiç dinmeyecek.
*Hrant Dink (2007), Ruh Halimin Güvercin Tedirginliği