Diyarbakır D Tipi Cezaevi’deki tutuklu bir babadan 12 yaşına giren oğluna doğum günü mektubu

Canım oğlum Robin’im,

12 yaşın sana huzur, mutluluk ve babalı günler getirmesini diliyorum. Seni, annen Burçin’i, kardeşin Rober’i canımdan çok sevdiğimi hiçbir zaman unutmamanı istiyorum. Dört yıl önce ilk tutuklandığımda, annene “Babam neden cezaevinde?” diye sorduğunda annen, “İnsan Hakları Derneği’nde insanlara yardım ettiği için tutuklandı” demişti. Hep sorular sormaya devam et oğul. Sen ve diğer çocuklar bizim yaşadıklarımızı bir daha yaşamayasınız diye ben buradayım. Hak, hukuk talep ettiğinden dolayı horlanmış, onuru zedelenmiş, mağdur, mazlum insanlara yardım ettiğim için, asker, polis, gerilla, korucu birbirini öldürmesin, mayınlar patlamasın dediğim, uygulamaları eleştirdiğim, yanlışları ortaya koyduğum, çocuklar ölmesin, barış olsun dediğim için buradayım.

Sevgili oğlum Robin, eski zamanlarda babalar, oğulları 12 yaşına geldiğinde onunla bir dağın tepesine gider, doğayı, ormanı ve dağları iyi tanıyıp saygı duyarak, uyum içinde yaşamasını, hayata dair tüm deneyimlerini aktarırmış. Ben de bazı deneyimlerimi sana aktarmak istiyorum. Dinle beni ey oğul, seninle akşama doğru, bir tepede, gür bir meşe ağacının altında oturduğumuzu, rüzgarın estiğini, havada kuşların uçuştuğunu, ormandaki ağaçların rüzgarın uğultusuyla hışırdadığını düşün. Köy çocuklarının gülüşmelerini, otlayan kuzuların, kazların, hindilerin, çocukların kovaladığı köpeklerin seslerine kulak kesilip dine. Tandır ekmeği pişiren kadınların yanık tenlerini, doğada bulunan envai çeşit sesleri, kokuları, rengarenk ışığı, yeşili, sarıyı, doğanın olağanüstü gücünü düşün.

Benim çocukluğum

Ey oğul, 40’lı yaşların ortalarında olan bizim kuşak, çıra ışığında, her şeyi yutan karanlığın üstümüze çöktüğü elektriksiz karanlık gecelerde bizi almaya gelecek cinli, perili Kürtçe masallar dinleyerek büyüdük. Bizler, koyunların kemiklerinden aşık yapıp havaya atar, paslı tellerden kamyon, araba, çamurdan misket yapar, neşeyle oynardık. Diyarbakır’da Suriçi’ndeki bazalt taşlı evimizde gaz lambası ışığında oturup ailece yemek yiyor, balkona serilen yer yatağında kardeşlerimle yıldızları seyrediyorduk. O kadar uzun zaman bakınca yıldızlar seninle konuşmaya başlıyordu. Babamla Erivan Radyosu’ndaki dengbejlerin söylediği Kürtçe stranları gizlice dinliyorduk. Sonra içinde köşk olan uçsuz bucaksız üzüm bağlarının olduğu Bağlar semtine taşındık. İlkokula başladığım 1974’te annem bana “Laye min li mektebê Kurmanci xeber nede û nebê ez Kurdım” dedi.

Evde konuştuğumuz Kürtçe okulda neden yasaktı? Aklıma takılan ilk soru buydu. Okula veli toplantısına gelen annemin Kürtçe konuşmasından, giydiği kara çarşafından, ayağındaki naylon ayakkabısından, çiçekli ve yamalı entarisinden utandım. Sen, anadilinden utanmayasın diye ben buradayım. Çocuklar anadilinden utanmasın diye hemen barış olmalı.

Çocukların karnı doysun

Gaz lambasının ışığında yere uzanarak ödevlerimi yapıyordum. Üşüyorduk, hem de çok üşüyorduk. 12 yaşındaydım, ortaokula giderken tek bir pantolonum vardı. Bir kış sabahı uyandım yıkanan pantolonum kurumamıştı. Islak ıslak giydim, düştüm okul yoluna, rüzgar ayaklarıma, bacaklarıma değince donuyordum. Yol o kadar uzadı, o kadar uzadı ki, dünyanın diğer ucuna gideceğimi sandım. Bir süre sonra ayaklarım tutmaz oldu. Caddenin ortasında yürürken sıkıştım. Ayaklarımdaki siyah lastik ayakkabının kenarından sızan sarı sudan duman yükselirken gözyaşlarım döküldü. Tüm çocukların iki, üç pantolonu olsun, üşümesinler diye ben buradayım. Çocukların karnının doyması ve üşümemesi için hemen barış olmalı.

Okuldan sonra, zemin kattaki iki odalı, rutubetli evimizden berber dükkanında çırak olarak çalışmaya başladım. Sinekler konup kirletmesin diye, pamuğu pudra kutusuna batırıp camekana vuruyordum, babam geçti karşıdan bana baktı, kürsüye çıkmış, parmak uçlarıma yükselmiştim. Çocukken büyümeye çalışandım. Babam işaret etti, “Gel” dedi. Koşup gittim. Bana “Git ustana, babama acil 100 lira lazım, bayramdan sonra sana verecek de” dedi. Gidip söyledim, ustam ofladı pufladı çıkarıp parayı verdi. Götürüp babama, gülerek verdim. Sen ve diğer çocuklar çalışmayıp okuyasınız, parklarda oyun oynayasınız diye ben buradayım. Çocuklar camekanlara pudra vurmasın, oyun oynayabilsin diye hemen barış olmalı.

Çocuklar kitap okuyabilsin

O yıl, yani 12 yaşımdayken, sınıfa tatil kitabı geldi. Babamdan para istedim. Sabah işe gidip akşam 5’te gelen babam “Bende yok ama bakacağım” dedi. Sabah uyandığımda yastığımın başında para duruyordu. Hayatımda ilk kitabımı neşeyle alıp eve geldim. Sonraki akşam, diğer akşamlar, babamın eve geldiğini hiç görmüyordum. Sabahları su toplayan ayaklarını sıcak su dolu leğene bırakıyordu. Annemle konuşurken kahve lafı geçmişti. O akşam evden çıktım, köşedeki kahveye gittiğimde babamın tatil kitabımın parası için kahvede çalıştığını gördüm. Koşup ona sarılmak, ağlamak, özür dilemek istedim, yapamadım, başım önümde eve döndüm. Bir daha da babamdan bir şey istemedim. Çocuklar kitaplar okuyabilsin diye hemen barış olmalı.

Derken, elektrikler geldi, çıraları, gaz lambalarını kilerlere kaldırdılar. Diyarbakır’a uzun, Impala marka taksiler geldi. Suriçi’nde akşam üzeri sokaklar, yemek tabakları taşıyan çocuklarla doluyordu. Unutma oğul, insanı insan yapan en büyük yeti birlikte hareket etmesidir. Bizim birbirimize ihityacımız var, aileler, arkadaşlar, toplum birlikte hareket ederse daha güçlü olur. Sonraları teknoloji hızla gelişti, renkli televizyonlar, bilgisayarlar çıktı, bilgi, bilişim ve uzay çağına hızla geçtik. Bu arada arkadaşlığı, kemiklerden oyuncak yapmayı, dostluğu, dayanışmayı birbirimize yemek göndermeyi selam vermeyi unuttuk. Komşuluk ilişkileri azalmaya başladı. Her şey çıkar ve menfaat oldu. Mahalle bakkalları kapandı, önce büyük marketler, ardından AVM’ler açıldı. Her yer betonlaşmaya başladı. Parklar, sokaklar elimizden gitti. Sanat sokaklarına, AVM’lere sıkışıp kalan bir hayatı dayattılar. Yüz yüze yapılan bayram ziyaretlerini cep mesajlarıyla geçiştirmeye, dostluğu, doğayı, insanları, ağaçları, yıldızları unutmaya başladık. Çok hızlı değişti her şey, çok hızlı. Başım döndü. Bizler, eskiyi de yeniyi de hızlıca gördük, yaşadık. Tüm bunlardan dersler çıkardım. Onları sana aktarmak istiyorum. Unutma hâlâ o tepedeyiz, rüzgarı, ormanı, hayvanları, sesleri, çocukları unutma.

Hep sorular sor

Ey oğul, önce kendini bil, tanı, kimsin sen? Nereden geldin, dilini, kültürünü, tarihini oku, tanı, kendi içine bak, yeteneklerini, eksiklerini, gelişmiş yönlerini keşfet. Bunları yaparken de yanlış yapmaktan sakın korkma. Hayatta yanlış yapmadan bir şey öğrenemezsin. Tökezleyebilirsin, korkma, ayağa kalk. Herkesin kendine ait bir yolculuğu olmalı, buna kendini hazırla. Doğaya kulak ver. Yıldızları seyret, gece dolanan sesleri dinle, duymak istersen doğa sana bütün gizini fısıldayacaktır. Becerilerine göre beklentilerin olsun. Yaptığın işe sevgini, ruhunu kat. Yaptığında kalbinin hızlı attığı işi seç. Az ama gerçek dostların olsun. Özgüven, IQ’dan daha önemlidir. Dimdik yürü, sesinin tonu gür çıksın, pısırık olma, ama saldırgan, kibirli de olma. Çok sevdiğin, değer verdiğin tek eşin, severek yaptığın tek işin olsun.

Ey oğul, hayatta hep sorular sor. Birileri bizleri tüketim çılgınlığna sürüklerken, neden günde 24 bin insan açlıktan ölüyor? Neden her yerde doğa katliamı var? Su kaynakları neden azalıyor, her yer neden betonlaşıyor, yeşil alanlar neden azalıyor? Birileri neden hep haklı? Hayvanların nesli neden hızla tükeniyor?

Diğer insanlar önemlidir

Ey oğul, birilerinin daha çok para kazanması, daha iyi yaşaması ve açgözlülüğü yüzünden dünyamız yok olup elimizin içinden kayıyor. Tüm reklamlar bize “Daha çok harca, daha çok tüket” diyor. Bizler tüketen bir nesneye döndük. Aç insanları, ayağında ayakkabı olmayan çocukları düşünerek yap harcamalarını. Kendi ilham kaynağını, içinde saklı yeteneklerini keşfet. Zaaflarının olması normal ama sakın zaafların seni ele geçirmesin. Her nefeste hayatı duyumsayarak yaşa. Bu hayat bize sunulan bir armağan, onu nasıl yaşayacağımız bize kalmış. İnsanları en çok karşılıksız yardımın mutlu ettiğini unutma. Hayatta bir amacın olsun. Bir şeyi yap ama en iyisini yap. Diğer insanlar önemlidir. Onlarla iyi geçinmek sana iyi gelecektir. İnsanlarla gergin ilişkiler kurmak seni de gerer. Her şeyin farkında olarak yaşa, olaylara derinlemesine bak. Bazı şeylere gülüp geçmek insanı daha güçlü kılar. Kaliteli ve verimli zaman geçir. Verimli oku, içten, öğrenmeye odaklı ders çalış, spor yap, bol su ve ayran iç, kaburgalarından derin nefes al. Dünya tahammül yeridir. Sabırlı ve geniş ol. TV, bilgisayar ve cep telefonunu sınırlı kullan. İhtiyacın kadar eşyaya sahip ol. Ne kadar eşyan varsa o kadar bağımlısındır. İnsanları takdir et. İhtiyaç duyulmak, takdir edilmek önemlidir.

Annenle konuş

Ey oğul, insanları karşılıksız sev, onlara karşı ilgisiz kalma. Bir insana yapılabilecek en büyük kötülük ona karşı ilgisiz olmaktır. İlgi göstermek bütün kapıları açar. Sevdiğin insanlardan, canlılardan, eşyalardan, doğadan ilgini eksik etme. Oğul, şimdi biyolojik ve duygusal açıdan değişeceksin. Sesin kalınlaşacak, sivilcelerin çıkacak, her şeye tepkisel davranacak, kimseyi beğenmeyecek, herkese, her şeye isyan edeceksin. Çok duygusal olacak, çok şeyi kafana takacaksın. Ailen ve arkadaşlarınla sorun yaşayacak, âşık olacaksın. Her duyguyu aşırı yaşar, tepki gösterir, insanları kırarsan çekilmez olursun. Her şeyi paylaştığın yakın birkaç arkadaşın olsun. Annenle konuş, kafana takılan bir şey olursa, çekinmeden ona, ben çıkarsam bana, rahatlıkla anlat. Unutma anne ve babasıyla yakınlık kuran çocuklar, sorunlarını çözüme kavuşturmada daha başarılılar. Bir şey yapmadan önce birkaç saniye düşün, sonuçlarını tahmin et, öyle konuş/ yap. Ani hareketlerin sana zararı olacağını unutma. Ergenlik yıllarında gençler sıkça gurur yaparlar. Sakın yapma desem de yapacaksın biliyorum, en azından fazla yapma.

Roj buna te pîroz be

Kendi hatalarına gülüp geçmeyi bilenler güçlü insanlardır, sen de bir hatan olduğunda gül geç. Ağırbaşlı ol, insanları dinlemeyi bil. Onlara değer ver. Çok konuşanlar değil, dolu konuşanlar sevilir. Akşam eve gittiğinde yaptıklarını düşün. Bol kitap oku, bilgilen. Bir deftere samimi duygularını, eksiklerini, gelecekle ilgili planlarını yaz. Bazen otur, oku. Onlardan ders çıkarmayı bil. Unutma hâlâ o tepedeyiz, rüzgarı dinliyoruz, beni orada bekle. Size koşarak geleceğim.

Ey oğul, sizin mutlu olmanız için her şeyi gözümü kırpmadan yapacağımdan kuşkun olmasın. Seni, canımdan çok sevdiğim annen Burçin’i, Rober’i hasretle kucaklıyor, 12 yaşını gözlerinden öperek, güzel kokunun hasretiyle kutluyorum.

Doğum günün kutlu olsun.

Roj buna te pîroz be.

Baban

* İHD Diyarbakır Şube Başkanı, Aralık 2009’dan beri KCK tutuklusu

radikal‘den Muharrem Erbey’in haberidir.