Yeni yazarımız Asya Efsun Kalafat‘ı takdimimizdir: 17 yaşında. Öğrenci, 10’uncu sınıfta okuyor. Her fırsatta resim çiziyor, çok okuyor, bazen yazıyor…
“O tabak bitecek”, “Aman yemesin, eşek hoşaftan ne anlar”, “Enayi misin, mis gibi et”, “Sebze de ye biraz”, “İkinci tabak mı? Bir tabak neyine yetmiyor”, “O yediğinin ne kadar zararlı olduğunu biliyor musun?”
Eğer bu cümlelerden birini bile daha önce duymuşsanız bu yazının gidişatı size hiç yabancı gelmeyecek. Bu cümleler bir araya gelince ailenizin, çocukluğunuza serpiştirdiği yemek masası kâbusunun “milli marşını” oluşturuyor.
Bu konunun ileri gelenlerini benim anne tarafım oluşturuyor. Dedem ve dört kardeşinin çocukluğu kıtlık içinde geçmiş. Tabii ki bu durum bana ve kardeşime çok sancılı aile yemekleri kazandırdı.
Birlikte yenen her yemeği, bizim yemek seçen, önündekinin kıymetini bilmeyen şımarık çocuklar oluşumuzun destanı ile bitirmeyi adet edindik. Bu kardeşlerin en küçüğü bizim et yemek istemeyişimizi günümüz siyasetine bağlama başarısıyla her seferinde yemek masasının kahramanı seçilmeyi başarıyor. Nasıl bağladığı konusunda hiçbir fikrim yok. Çünkü diğer yemek “teröristlerinin” çoğunun aksine konuşmanın içinde bulunan şahsıma ve jenerasyonuma yapılan hakaretler ve sarf edilen küfürler nedeniyle sakinleşmek için içimden o eti boğazına tıktığım fanteziler kurmakla meşgul oluyorum. Gerçek dünyanın acımasız gerçekliğinde uyandığımda kendileri siyasetçilere saydırarak gösterişli bir final yapmış oluyor.
Çok da umurumda değil gerçi… Çünkü her ne kadar bu dozda olmasa da dünyanın herhangi bir ucunda herhangi bir yaşta insanın tabağında olan veya olmayan herhangi bir besin türü yüzünden dırdır işittiği gerçeğinin farkındayım.
Reşit olup üniversiteye girdiğinde bu eziyetin biteceğini sanıyorsan yanılıyorsun. Bu terör türü yaş veya meslek dinlemiyor. Kırk yaşında sen kendi çocuklarına bu acıyı yaşatmaya başladığında unutma ki annen her an kapıdan elinde brokoli ile girip “o göbek eriyecek, başka çare yok” diyebilir. Tabii ki bu cümlenin ardından gerisi gelir, çünkü hepimizin bildiği üzere anneler konuşmaya bayılır.
Otobüste giderken elinizde tutuğunuz cips paketine ayıplayarak bakan teyze de bu örgütün bir parçasıdır. O teyze aslında ikili ajandır. Kendileri aynı zaman da namus savaşçılarına da liderlik yapar. Eğer yanında arkadaşın varsa hele karşı cins ise aynı bakışlara hatta bir de onaylamayan “cık-cık” seslerine maruz kalırsın. Teyze otobüste kendine aynı fikirde birilerini bulursa sana önerim ilk durakta tabanları yağla yoksa “bizim zamanımızda…” diye başlayan başka bir destan daha dinlersin.
Mesaj alınmıştır. Ama biliniz ki baskılar bizi yıldıramaz…