Advertisement

Yazar: Özge Ç. Denizci

Bezi ‘erken’ bırakmak için 10 neden ve birkaç ahkâm

Her ne kadar havalar alışık olmadığımız bir şekilde bize yağmur, çamur ve rüzgâr getiriyorsa da sıcak yaz ayları bezi atmak için en ideal zamanlar. Çınar’a (ki çocuğun yapısı ve halet-i ruhiyesi de mühim tabii) 10 aylıkken kakasını tuvalete yapmayı alıştırmaya başlamış ve 2 yaşına basmadan bezden tamamen kurtulmuş bir anne olarak ahkâm kesmeyi ve hatta birazcık da saçmalamayı kendimde hak gördüm. Uzman olmadığım için nasıl yapıldığını bilemiyorum ama ben de hemen her anne gibi içgüdülerimi dinlemiştim. İşte bezden kurtulmak için birkaç iyi gerekçe: 1. Hele ki yaz aylarında bebeklerin popoları hem nemden hem de sıcaktan hemencecik kızarıveriyor. Pişik ve...

Devamı…

“Aman avcı vurma beni…”: 60 çocukla Enez’de bir hafta

Tiyatro Araştırma Laboratuarı (TAL), HAYTAP (Hayvan Hakları Federasyonu), Kartopu Derneği’nin ortaklaşa yaptığı bir etkinlik geçen hafta tabiri caizse hayatımıza damgasını vurdu. Sevgili Sevi Algan ve Erol Babaoğlu daha önce Tahtakuşlar Köyü ve şu anda aklıma gelmeyen farklı yerlerde çocuklarla yaptıkları atölye çalışmasının bir benzerini Enez’de yapmak üzere harekete geçmişler bizi de müzisyen ve müzik öğretmeni kadrosuyla davet etmişlerdi. İyi ki de etmişler! ‘Bonus’umuz ise 3 yaşına henüz girmemiş oğlumuz Çınar’dı. Yola çıkmadan önce ve yoldayken özellikle de Çınar’ın varlığıyla bu işi nasıl kotarabileceğimiz konusunda bir fikrimiz yoktu. Ancak hem önceden tanıdığımız arkadaşlarımız hem de yeni tanıştığımız Haytap gönüllüsü ve...

Devamı…

Anne olan kadınlar…

İşte anne olan kadınların zihinlerinin derinliklerine yerleşen yerli yersiz şeylere dair birkaç ipucu: 1. Anne olan kadınlar kendi anneleri başta olmak üzere etraflarında ne kadar anne varsa hepsiyle daha kolay empati kurabilmektedirler. 2. Çocukları yanlarında olmadığında kendilerini boşlukta hissedebilirler. Bunun ne kadar da gereksiz bir his olduğunu fark etmeleri de uzun sürer. Tam rahatlamışken duydukları bir çocuk sesi ya da bir çocuk gülüşü onlara bu hissi yeniden hatırlatır ve içinden çıkılması güç bir döngü yaşarlar. 3. Anne olan kadınlardan önemli bir kısmı kendi karınları doyduğunda değil, çocuklarının karnı doyduğunda tokluk hissine erişirler. Aynı biçimde çocukları üşüyen bir annenin ısınması...

Devamı…

Bir annenin şal kullanması için 19 gerekçe

Douglas Adams meşhur kitabı ‘Otostopçunun Galaksi Rehberi’ isimli romanında, ‘havlu’ya methiyeler düzer ve bir otostopçu için havlunun önemini anlatır. Hatta 25 Mayıs günü bu sayede havlu günü olarak tüm havluların bayram ettiği gündür. Belki bir otostopçu için havlu iyi bir gereç olabilir. Ancak ağır olması hasebiyle zaten sırtında bin bir yükle dolaşan anneler için pek kullanışlı olmayabilir. Bunun yerine ise önerim, naçizane ‘şal’ olacaktır. Mevsimine göre kalınlığı artabilen ve böylelikle de her mevsim farklı gereksinimler için kullanılabilen. Özet olarak “bir şal, her an bir annenin sahip olabileceği en işe yarar şeydir. Bir kere pratikte büyük değeri vardır” İşte o...

Devamı…

Ağaçlarımıza ve çocuklarımıza sevgiyle…

Bir küçük not: Uzun bir aradan sonra yazmayı denediğim günlerden biriydi. Çınar henüz iki yaşını doldurmamıştı ve ben de kalemle kâğıda epey uzak kalmıştım. Bu yazıyı da çok sevdiğim bir arkadaşımın internet sitesinde yayınlanması için yazmıştım. Yazı yayınlanmıştı. Ancak şimdi artık kullanımda değil. Bu sebeple yazıyı UzunÇorap için yeniden düzenleme kararı aldım. İyi okumalar… “Tohumlar fidana, Fidanlar ağaca, Ağaçlar ormana, Dönmeli dünyamda…” İki yıla yakın bir zamandır hatırlamadığım ne kadar çocuk şarkısı, ne kadar masal varsa hepsini çağırdım, geldi. Çünkü artık bir anneyim. Ama sermayenin hizmetine giren, ulusal ve milliyetçi fikirleri olan, cinsiyetçi tavırlar sergileyen, şiddet yanlısı olan bir...

Devamı…

Sıradan bir çocuğun çizgi film ile imtihanı

Şimdiki çocukların en büyük sıkıntısı belki de budur. Bilemem ve ukalalık etmek de istemem. Geçtiğimiz günlerden birinde “Silikon Vadisi Yöneticilerinin Çocukları Neden Teknoloji Girmeyen Bir Okula Gidiyor?” başlıklı bir yazı okudum. Aslında bir süredir bütün Walt Disney karakterlerinin ve içerdiği alt metinlerin izini sürerken nasıl yapsam da çocuğu televizyon ve bilgisayar ortamından uzaklaştırsam diye düşünmeden edemiyordum. Bu konuda özellikle de anneme minnettarım. Çınar onda her kalışının ertesinde, annem: “bugün hiç çizgi film izlemedik” başlıklı haklı bir gururu göğsünde taşıyıp diline doluyordu. Malum her yan teknoloji, herkes pek teknolojik. Sen vermesen çocuğuna başkası gösteriyor bir ekran. Cam gibi mübarek… Ben...

Devamı…

İstanbul için Adalar'a sahip çıkma vakti!

Adalar’ın sorunları hiiiç bitmez! Ulaşım sorunu da bunun başında gelir hep. Bostancı –Adalar hattında çalışan vapur seferlerinin minimuma inmesi adada yaşayanların en büyük sıkıntısı olmuştu geçtiğimiz yıllarda. Ben de o zaman çalıştığım gazeteye ‘Kahraman vapur mopura karşı’ başlıklı bir haber bile yapmıştım. Lakin, insanların yüz yüze bakmadıkları, gürültüsünden sohbet etmeyi bir kenara bıraktıkları ve egzozundan boğuldukları mopurlardan bir türlü kurtulamamıştık. Haftada ya da ayda yılda bir gidenler için vapur seferlerinin seyrekliği pek fark etmez. Ancak hafta sonu gelip de insanlar adaya akın etmeye başladığında vapurun adı bir anda mülteci gemisine döner. Yine de bu durum günü birlikçileri, adada sürekli...

Devamı…

Önce kadınlar ve çocuklar…

Çocuk dediğin ateşlenir. Bizimki de geçenlerde ateşlendi. Ama bizim geçen yıl bu zamanlar, ‘ateşli havale’ deneyimimiz oldu ne yazık ki. Bu sebeple oğlumuzun ateşi ne zaman 38’i geçse ve bir iki saate de indiremezsek alıyoruz soluğu hastanede. 39’a yükselmesini beklemek onların tekmilleri arasında olsa da, bunu duymazlığa veriyorum. Bu seferki sorun kıpkırmızı olmuş boğazındaydı. Reçetemize bir çeşit antibiyotik yazıp bizi eve gönderme niyetindeydiler. Biz kalmak istedik, nitekim de hastanede sabahı ettik. Bu arada doktoruna gidip neden antibiyotik yazdığını sordum. Bana “Gerekiyor, Eğer vermezseniz ciğerlerine iner işte o zaman daha kötü şeyler olur” cevabını verdi. Alenen tehdit etmişti beni ya...

Devamı…

Neşeli çocuklardık ağaçlara sarılan…

Ne de çabuk büyüdük bir yılda. Ne de çok şey bilir olduk. İlk gün elimizde limonlarla kendimizi korumaya çalışırken şiddetten, çocuklarımız için yaşam alanlarımızın ırzına geçenlerin ne kadar da düşmanca davrandıklarını göremiyorduk. Hepimizin imdat çığlığıydı Gezi Parkı direnişi. Genzimizin yanmasına razıydık, yeter ki çocuklarımızın ciğeri yanmasaydı. Evet ,her şey bir ağaç içindi. Her şey insan için. Anlatamadık. Tırmandıkça tırmandı sermayedarların piyonlarının şiddeti. ‘yapmayın’ diye yalvardıkça şiddetlendi. Elimizdeki limon suyu birkaç gün içinde antiasitli, suyla karışık solüsyona dönüştü. Birkaç gün içinde parası olan motorsiklet kaskı aldı en klasından. Çünkü Lobna’nın başı kanıyordu. Derken, gaz maskesinin en dayanıklısını nereden buluruz diye...

Devamı…

Kömür karası akıllar…

Nereden, neresinden tutacağımızı bilemediğimiz bir süreç. Kendimizi nerelere koysak, neredelerde dursak, olmuyor. Gerçeküstü durumlar yaşıyoruz. Bir Avrupa ülkesinde- ki onu da hadi Akdeniz’le sınırlandıralım, 50 yılda olabilecek şeyler bu ülkede bir günde oluyor. Benim dedem de, amcam da baş madenciydi. Şimdi emekliler. Ailemde işiyle en gurur duyduğum insanlar onlar. Dedemde çok ciddi akciğer rahatsızlıkları var. Babaannem ona geceleri ballı süt yapıp içirirmiş. Babam, dedemin halen hayatta olmasını o ballı süte borçlu olduğunu söylüyor. Bilmiyorum ne kadar doğru. Ama şunu biliyorum: Dedem de amcam da işe giderken evdekiler her zaman geri gelememe ihtimali olduğunu bilirlerdi. Dedem madenden kazandıklarıyla evlatlarını okutmuş,...

Devamı…
  • 1
  • 2