Advertisement

Yazar: Gökçe Altunay

Çocuk doğum gününde olmaması gereken 10 şey

1- Kötü müzik Bir partinin olmazsa olmazı müziktir elbette. Ama çalınacak parçalar küçük katılımcılara göre seçilmelidir. Yani, onların eğlenmesi gerekiyor. Uzunçorap’ta birkaç yazıda bahsettiğimiz gibi çocuklar için yapılmış şarkılar berbattır. Bir Aslan Miyav Dedi olmaz yani. Gerçek şarkılar seçmelisiniz. Gerçek parti şarkıları, hani eğlenceli olanlar, dans edilenler. Misal 10. Yıl Marşı, CHP Kurultayı’nda değilsek olacak iş değildir. Aslında artık orası için bile değildir ama neyse bu ayrı bir konu. 2- Kötü yemek Paket gıdaların ve zincir hamburgercilerin içeriğinin gerçek yiyecek olmadığını bilmeyen kaldı mı? Hamburgerci, çocuk doğum günü kutlamak için en olmayacak yerlerden biridir. Pavyon da olmaz ya, hah,...

Devamı…

Osman Hamdi Bey'den Picasso'ya Çocuklar İçin Sanat

“Dünya’nın farklı yerlerinde sanatçılar yepyeni olasılıklar keşfedip duruyorlar. Sanat akla hayale gelmeyecek olanın akla hayale gelmesi olmayı sürdürüyor. Osman Hamdi Bey’den Picasso’ya Çocuklar İçin Sanat meraklı bir kitap. Sanatçıların yapıp ettikleriyle ilgileniyor, yaşamayı seviyor ve acaba başka neler yapabiliriz diye sormaktan da hoşlanıyor. Elinizdeki kitap tarih sırasıyla gitmiyor, temalara göre bölünmüş de değil. Tek vaadi, bir gezinti!” Pan Yayıncılık’tan çıkan Süreyyya Evren’in Osman Hamdi Bey’den Picasso’ya Çocuklar İçin Sanat kitabının bu kitabı nasıl kullanmalı bölümündeki bu paragrafla kitap bize kendi kendini en güzel şekilde anlatıyor. Sanat, konuya uzak olanlar için ürkütücü bir şeydir. Yanlış yapmaktan, yanlış yerden başlatmaktan, anlamamaktan...

Devamı…

Bakmak

Çalışmak için çok sık geldiğim sahildeki kafedeyim. Gelenler genelde orta yaş ve üstü çiftler gruplar. Bir de benim gibi bilgisayarını kapıp gelenler. Yerel ahali yani. İki yan masada orta yaşlı bir hanım ve onun annesi var. Arada kadın annesine “Anne! Gazeteni okusana!” “Anne, of anne!” demekte. Annenin ne dediğini hiç duymuyorum. Kadın bağırmıyor, hafif sesini yükseltiyor; çünkü anne muhtemelen duymuyor. Bir de cümlelerinden önce, bir bezmişlik nefesi çıkıyor seslice. Onların yan masasında Rus bir kadın oturuyor. Bebeğini pusette uyutmuş, kahvesini içiyor. Kadının “Annee Rusmuş Rus!” sesiyle anlıyoruz ki anne muhabbet etmeye çalışıyor. Kadın, Rus kadından mahcup bir şekilde özür...

Devamı…

İki bebeli hayat

İki bebeli hayattan merhaba! Bir harala gürele içinde şimdiye kadar hiç yazı yazamadım. Artık güzel bir düzenimiz var ve oturup bir şeyler yazabilirim. En son bizden haber olarak doğumu, yazarımız, komşum ve arkadaşım Gülen yazmıştı. Kısaca o günü özetlemek gerekirse, benim sakın o gün doğmasın diye dualar ettiğim gün (cuma) doktora kontrole gittik ve Pazartesi günü için sözleştik. Bebe kanalda bekliyor idi ve bir sancı filan da yoktu. Gün boyu şuursuzca Dünya’nın yolunu yürüyüp her tür toplu taşımaya eşyalı, İlyas’lı inip bindik. Tabii bu kadar hareket tetikleyici oldu kuvvetle muhtemel ve akşam İlyas yattıktan sonra ben internette ay hangi yemeğin siparişini versem diye yalanarak gezinirken birden “n’oluyor aaaa, çişimi mi kaçırdım ama yoktu ki, ama hapşırmadım ki ama ama…” diyerek tuvalete gittim ve pembe bir su ile karşılaştım ince ince gelen. Doktorumu aradım. Hadi hastaneye dedi. Dedim ya belki değildir, ağrım filan yok ki, taaa karşıya gelmeyeyim şimdi, hemen yakındaki hastaneye gideyim. Tabii, o “saçmalama!” dedi ama ben o kadar o gün olmasın istiyordum ki evreni ikna etmeye hazırdım! Gülen’i aradım, ulaşamayınca tek başıma gittim. (Metin, İlyas’la evde bekledi.) Dünyanın en yavaş karşılaması vardı acilde. “Ben doğuruyor olabilirim, huuuu!” diye bağırınca azıcık telaşlandılar. Nöbetçi doktor kontrolde 1,5 cm açılma var dedi ki hala gram sancı filan yoktu. Muayeneden çıktım. Annemle kardeşim gelmiş. Annemi bize bırakıp Cenan’la karşıya geçtik. Yazı boyunca sürekli tekrar etmeme gerek yok, ilk su geldiğini anladığım...

Devamı…

Validebağ Korusu'nun hepimize ihtiyacı var!

Geçtiğimiz salı günü ailece Validebağ korusu için yapılan toplantıya katıldık. Gönüllüler, dayanışma grupları, çevreciler, direnişçiler, komşular ve çocuklardan oluşan ümit verici bir kalabalık vardı. Yazarımız, akademisyen Gülen Kurt Öncel toplantı günü çocuklarla röportaj yaparak aşağıda yer alan videoyu hazırladı. Toplantılar her salı 19.30’da Huzurevi’nin yanındaki çay bahçesinde olacak. Sadece civarda ikamet edenleri değil herkesi bekliyorlar. İstanbul geri dönüşü çok zor, sonuçları ise felaket bir istila altında. Kendiniz, çocuklarınız ve nefes hakkınız için şehrinizi koruyun! Koruyu koruyun!   Gülen’in koru ile ilgili yazılarına ulaşmak için...

Devamı…

Hamilelik günlüğü no. 10

38+4 dınınınınnnn! Ruhen ve fiziken gergin bir zaman. Penguen yürüyüşü, alınan 13 kilo, tayt/pijama/eşofman giymekten bezmek, safra kesesi tepindirmesi, uyumak istemek ama sadece sırt üstü yatabilmekten dolayı yatmaktan da yorulmak, daha önce kesilen yerden bir daha kesilecek olmanın verdiği saçma tedirginlik, ya huysuz ve zor bir bebek olursa endişesi, ya yorgunluktan ölürsek endişesi, ya bağırarak kaçmak istersem endişesi… Ay! Ho ho ho hover süpürür döver demek istiyor bilinçaltım, tutmuyorum kendisini. Muayeneler, NST’ler gayet normal gidiyor. Bir sinyal yok. Doktor da “e, alalım artık bunu, ummadık zamanda sancı gelirse telaş olmayalım” demekte, biz de inatla durduğu kadar dursa diyoruz. Hatta Metin’e kalsa birkaç sene dursa fena olmayacak. Ağırlaşmasa fena fikir de değil aslında. Bu cuma tekrar kontrol var, o gün bir karar vereceğiz sanırım. Muhtemelen sonraki haftaya bir gün seçilecek. Sevgililer günü hariç elbette! Bu hafta kuzu kuzu lohusa şekerini, kuru üzümdür kayısıdır hoşaflıkları alayım bari. Geçenlerde de penye, önden düğmeli pijama, gecelik almaya gittim. Satıcı inatla danteller, satenlerde inat ediyordu. Ben de aha bu diye dev gecelikleri gösterince “aaaa, hayatta olmaz” dedi. Niye? Onlar haminne geceliğiymiş olur muymuş? Ben de kadına “kardeş sen hiç lohusa oldun mu” dedim. Olmuş, 4 yaşında kızı varmış. Sonra dükkanda kimse kalmayınca, kadıncağız “oh be sonunda normal biri geldi” dedi ve başladı anlatmaya. Her doğuracak kırık beyaz/kemik rengi, saten, dantelli takım aramaktaymış. Model konusunda huysuzluğun biri bin paraymış. Hatta geçen gün bir kadın gelmiş...

Devamı…

Hamilelik günlüğü no. 9

36. haftadan sesleniyorum, hani karaciğer dediğim acı var ya, hıh, o organ karaciğerim değil safra kesemmiş. Zira karaciğerde sinir hücresi olmadığından ağrımazmış. Adının değişmiş olması o organı elimi sokup çıkarıp köpeklere yem yapma isteğimi değiştirmiyor elbette. Üstelik arada bir olan acı artık her gün var. Sırf bu yüzden sadece sırtüstü yatabiliyorum, çünkü yan yatınca sıkışıp acıyor. Gün içinde de işleri halledip böyle zaman geçirmeye çalışıyorum. Ama hasta filan olmadan sadece kalkınca acıyacak diye yatay takılmam gerekmesi o kadar saçma ve sıkıcı ki. Çoğunluğun aksine ne gebelikte ne de emzirme işinde zevkli ve manevi duygular bulamıyorum ben. Biri hamallık diğeri de çok önemli bir görev benim için. Tabii, buradan annelik kutsallığı mevzunun da ayrı bir zırvalık olmasına gidip uzun uzun yazabilirim ama canım acıyor, sabrım sınırlı. Bu hafta sonuna kadar bebek için hazırlık yapmamanın doruklarındaydım. Metin de, ben de Facebook’tan birer anons yaptık, beşik ve anakucağı gibi iki mühim şeyi bulduk ama İlyas’ta yağan kıyafet bu sefer az çıktı. Ben de “anam, çocuk doğdu doğacak çarşafa mı saracaz” diye bir telaş Sultanhamam’a Havuzlu Han’a gidip 3 tanesi 10 lira ortalamasıyla biraz bir şeyler aldım. Gitmeden ne gerekiyordu yahu diye internetteki ihtiyaç listelerine bir göz attım ve insanların delirmiş olduğuna bir daha kanaat getirdim. Bizim sitemiz ve yazarımız diye demiyorum, valla en iyisi Ayşenur’un listesi. Basit, net ve gerçekten gerekenlerden ibaret. Ben zaten ihtiyaç hissetmeden alınan şeylere gıcık olur ve dolayısıyla...

Devamı…

Hamilelik günlüğü no. 8

Merhaba, Son zamanlarda şunun farkına vardım, “Amanıın 2 ay kaldı!”, “Ay bitmiyor, ay sıkıldım” derken sona yaklaşmışız meğerse. Bir de bu sefer sancıyı bekleyeceğimiz için de gerilimim artıyor. Bu yüzden azıcık telaşlanıyorum ara ara. Bir de zaten büyüyen göbek yüzünden daral daral dolaşıyorum. Biraz fazla yesem neremden nefes alacağımı bilemiyorum. Kıyafetlere çok gıcık oluyorum. Her yere pijama ve tişörtle gitmek istiyorum. Gece çiş ya da İlyas yüzünden uyanırsam, bir daha uykuya dalmam en az bir saat sürüyor çünkü anında cin gibi uyanıyorum ki bu ben değilim. Kocam uyurken değmesin diye yatağın kenarında düşmek üzere yatıyorum, çünkü en ufak bir diz, el değmesine bile çok sinir oluyorum, daralıyorum ve uyanıyorum, hadi sil baştan. Bu yüzden telefonu salonda bırakıyorken artık yanıma alıyorum ki uyanınca oyalanabileyim, yoksa kalkacağım ve ertesi gün mahvolacak. Ay, yazarken bile sıkıldım yemin ederim. Yapılacak işler var ufaktan. Bebeğe kıyafet hazırlamak gibi. İlyas’ınkileri saklıyorum ama başta birikenleri Van depremine yolladığım için 0-18 ay arası yok sonrası var. Bu hazırlamak dediğim “evet, arkadaşlar, kimde ne var çıkarın” anonsu yapmak aslında. Zira çocuğun yediği helal giydiği haram düsturundan yola çıkarak İlyas’a toplama kıyafetler giydiriyoruz. Hani Uzunçorap yazarımız Ferhan’ın pavuryaları var ya, hah işte ondan geliyor kıyafetlerimiz çoğunlukla ki onlara da bir yerden geliyor. İlyas 5. el filan yani. Yavrum Yaman bu durumda 6. olacak:) Evet Yaman, yani çıkana kadar. Baktık Yaman değilmiş, o zaman düşünürüz. Ali İlyas’ın adına karar verdiğimizde...

Devamı…

İyi Kalpli Eller

Arzu Tavukçuoğlu pazar araştırmaları, reklamcılık ve halkla ilişkiler okuduktan sonra yıllarca pazar araştırma sektöründe çalışmış doğma büyüme Kadıköylü, ailesi Rizeli, enerjik, samimi bir kadın. Ailesiyle birlikte yaşıyor. Hayattaki öncelikleri 107 yaşındaki dedesi ve 70’ini aşkın anne babası. Proje için koli yaparken arada dedesine yemek yedirip sonra kolilerin başına dönerek geçiyor zamanı. Peki İyi Kalpli Eller nasıl ortaya çıktı? Arzu 2005 yılında havaalanında çalışırken çok mutsuz, ağlayarak işe gittiği bir dönem yaşamış. Paradan puldan fazla önem verdiği sahici ilişkileri iş hayatında asla bulamamak onu çok üzmüş. Bakmış ki bu iş böyle olmuyor, işten ayrılıp engelli çocuklarla çalışmak için bir dernekle...

Devamı…

Hamilelik günlüğü no. 7

29 hafta bitti. Sıkıcı hamileliğin kalan günleri şükür azalıyor. Geçen cuma doktor kontrolü vardı, her şey yolunda. Bebek 1,5 kiloya yaklaşmış, ben de 8 kilo almışım. Son bir buçuk ayda dikkatliyim diye sadece yarım kilo almışım. Demek ki ilk aylarda şımarmasam iyi olurmuş. Amaaaan, neyse sonra emzirince ve koşturmaktan kaditi çıkıyor zaten insanın diyerek rahatlatıyoruz kendimizi, hatta bir gofret mi yesem şimdi? İlyas’a hamileyken virütik bir sebep yüzünden normal doğum yapamamıştım. HPV zaman zaman özellikle bağışıklık sistemi güçsüzleştiğinde ortaya çıkabilen bir virüs. Bazen atlatıyor vücut, bazen de kalıyor ve tekrarlıyor. Bende hamilelik sonrasında bir daha ortaya çıkmadı. Bu hamilelikte de çıkmadı. Kadına bir zararı olmayan (bu çeşidinin zararı yok, bir çeşidi rahim ağzı kanserine yol açan virüs) ama bebek kanaldan geçerse solunum yollarına buluşabileceği için ona çok ciddi zararlar verebilecek bir virüs olduğu için doğum epidural sezaryenle olmuştu. Kese patlamasın, bebek su yoluyla bile temasa geçmesin diye tahmin edilen zamandan 10 gün evvel olmuştu operasyon ve bu yüzden ben sancı nedir onu bile bilmiyorum. Tüm bunlar beni çok üzmüş ve hayal kırıklığına uğratmıştı. Çünkü hamileliğin en güzel tarafı doğum olmalı bence. Kalanı sıkıcı hamallık, içerde tepişmesi eğlenceli bir de ama o da bir süre sonra rutin oluyor. Daha önce sezaryen olunca diğer doğumun normal olma ihtimali var. Buna SSVD (sezaryen sonrası vajinal -evet vajinal ne diyek Mahmut mu?- doğum) deniyor. Bazı doktorlar yapıyorlar ama benim doktorum şimdiye kadar yapmadığını...

Devamı…