Advertisement

Yazar: Engin Öncüoğlu

Ya nice okumaktır?

Yaşlılığın en sevimsiz alametidir; geçmişte daha ahlaklı, zarif ve samimi bir toplumun yaşadığını iddia etmek. Çoğunluk -her zaman- ihtiyaçları neticesinde bir ahenk oluşturur. ‘Ahenk’ kelimesi bizi yanıltmasın, kimi zaman son derece kıyıcı, acımasız bir senkronizasyon da tutturabilir; ‘çoğunluğu’ oluşturan unsurlar. Siyaset, eğitim, medya vs. bu ahengi samimiyet, hürriyet ve ahlak gibi insani değerler üzerine bina ederse ‘gayrisafi millî hasıla’nın da yegâne gelişmişlik kriteri olmadığı bir dönem yaşanabilir. Geçtiğimiz hafta medyada yer alan, bedensel engelli 7 yaşında bir kız çocuğunun konu olduğu haber; artık bu memlekette meselelerin ‘iyi niyet’ veya ‘ akl-ı selim’ ile çözülme imkânının iyice azaldığını göstermesi açısından,...

Devamı…

Sessizlikle kaim

Kaan ve Mine’ye Tire’ye yaklaşırken, insan kendini mümbit tarlalarla, yamaçlardaki zeytinliklerin arasında akan, dar ama trafiği yoğun bir yolda bulur. Bu manzara, içinden geçilen köyler ve etraftaki insanlar; Tire’nin tarihi mirasına dair pek de ipucu vermez. Sabaha karşı işlerin tamamlandığı tarlalar umumiyetle boş, gölgeler kalabalık ve köy kahveleri de yorgun çiftçilerle doludur. Bazı insanlar, hasletlerini samimiyet, kabahatlerini mahcubiyet ve varlıklarını da tevazu ile örterler. Babam ise böyle biri değildi. Samimiyet, tevazu ve mahcubiyet onu tanıyanların kendisine yakıştırabileceği sıfatlar olsa da; onun örtüsü ‘endişe’ daha doğrusu ‘evham’dı. Mazisi ve hisleri hakkında konuşmaktan hiç hoşlanmayan babamın; vazgeçemediği (saklayamadığı) bir batıl i’tikadı...

Devamı…
  • 1
  • 2